Koray Çalışkan: Erdoğan frensiz araba istiyor

Türkiye'de ve dünyada başarılı çalışmalara imza atarak isminden söz ettiren Siyaset Bilimi Doçenti Koray Çalışkan, Başkanlık Sistemi ve Genel Seçimler hakkında Karşı Gazete'ye çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Ayşegül KASAP | RÖPORTAJ | KARŞI GAZETE

Boğaziçi Üniveristesi'nde Siyaset Bilimi Doçenti olan Koray Çalışkan, kampüsteki odasında Karşı Gezete'yi ağırladı.

Uluslararası Ortadoğu Çalışmaları Birliği tarafından, En İyi Sosyal Bilim Tezi seçilen tez çalışmasıyla, New York Üniversitesi'nden üstün başarıyla doktorasını almış, Boğaziçi Üniversitesi tarafından da Eğitimde Üstün Başarı ödülüyle takdir edilen Çalışkan, Türkiye'ye getirilmesi düşünülen Başkanlık Sistemi ve Genel Seçimler hakkında sorularımızı cevaplayarak çarpıcı açıklamalarda bulundu.



Başkanlık sistemini halkın anlayabileceği şekilde özetleyebilir miyiz?

Başkanlık sistemi yürütmeyle yasamanın ayrıldığı, onların da yargı tarafından dengelendiği sistemdir. Yürütme başkanda, yasa yapma yetkisi de mecliste ya da ABD’de olduğu gibi meclislerdedir. Yani mermi başkasında, tabanca başkasındadır. 

38 ÜLKEDE VAR VE ÇOK AZI DEMOKRASİ…

Çok az başkanlık rejimi var. Dünyada 38 ülke başkanlık ya da yarı başkanlık rejimiyle yönetiliyor ve bunların çok çok azı demokrasi... 

Amerika bunlardan bir tanesi ve Türkiye’de daha çok Amerika’daki Başkanlık Sistemi örnek olarak alınıyor. Amerika’daki Başkanlık sisteminin bir özelliği var. Başkan seçiliyor, iki meclis var; temsilciler meclisi ve senato. Kanunu onlar yapıyor, parayı harcama yetkisini onlar veriyor. Yani Başkana parayı veren de onlar. Daha önemlisi Başkan hiçbir kural, kanun koyamıyor. Teklif dahi edemiyor. Başkanlar, Anayasa Mahkemesi üyelerini atıyorlar ve Anayasa Mahkemesi üyeleri, akli dengeleri bozulunca ya da ölünceye kadar oradalar. Ve başkanlar konuşma yaparken ayağa falan da kalkmazlar, hatta dinlemeye bile gitmezler. Tam bir hukuki bağımsızlık vardır.

TÜRKİYE’DE DİKTATÖRLÜKLE SONUÇLANIR

Genelde insanlar başkanlık rejimini kullanırken bu üçlüye bakıyorlar. Oysa bu üçlüyü mümkün kılan şey;  siyasi sitemin bel kemiği olan siyasi partiler. Amerika Başkanlık rejimiyle yönetiliyor ancak siyasi partiler başkanlık rejimiyle yönetilmiyor.

Türkiye’de parlamenter rejim var, parlamenter demokrasi var, ancak siyasi partileri başkanlık rejimiyle dönüşür. Yani siyasi partiler böyle olduğu sürece, Amerikan başkanlık rejimini buraya yerleştirsen, güçler ayrılığını yaratsan dahi Türkiye’de diktatörlükle sonuçlanır.

Türkiye’de var olan sistemin üzerine bina edilen başkanlık sistemin sonucu net; diktatörlük diyorsunuz.

Bakın, karşılaştırmalı siyasetçiyim ben. Dünyada insanlar birbirine benzer diyoruz. Belli koşullarda, belli yapılarda benzer sonuçlar çıkar. Dünyada başkanlık sistemine geçişi, genelde darbelerden sonra generaller yapıyorlar. Yani parlamenter bir rejimin uzun süre tartışarak, ‘Ya bu rejim yürümüyor, başkanlık seçimine geçelim’ dediği daha bir örnek yok dünyada.

Yalnızca olağanüstü koşullarda oluyor. Ya da tarihsel olarak kodlanıyor. Yarı başkanlık ya da başkanlık sistemine de Fransa da DE GAULLE geçiriyor. Ve Fransa toplumu kilitleniyor. Otoriterlik ortaya çıkıyor ve kontrolden çıkıyorlar.

ERDOĞAN HUKUKA SAYGI DUYMAYAN HIRSLI BİR POLİTİKACI

Dünyada hiçbir ülke, ‘Hadi parlamenter rejimden biz başkanlığa geçelim’ dememiş. İkincisi, başkanlık rejimlerinde demokrasi olanlar; Fransa yarı başkanlık, İsrail yarı başkanlık, Amerika tam başkanlık… Bu yerler tarihsel olarak bu sonuca varmışlar. Yani, yüzyıla varan siyasi pazarlık sohbet ve mücadele sonucunda başkanlık rejimi kendi kendine oluşmuş.

Şu anda elinde acayip bir güç barındıran otoriter bir siyasi lider ve her gün neredeyse Anayasayı çiğneyen, hukuka hiçbir şekilde saygı duymayan hırslı bir politikacı... Zannediyor ki en hızlı araba, freni olmayandır. Frensiz araba istiyor. En hızlı öyle varırım diyor. Frensiz arabanın varacağı tek şey duvara çarpmaktır.

ERDOĞAN’IN DEMOKRASİYLE ALAKASI YOK

Amerika’daki sistemde Başkanın kanun yapma yetkisi yok ama Türkiye’ye getirilmek istenen sistemde bu yetki var. Tehlikeli değil mi?

Benzer bir şey var zaten; Kanun Hükmünde Kararname… Özal’ın uyguladığı saçma sapan bir şey. Bakın, "kanun değil, ama ben söylüyorum kanun gibi oluyor" demektir. Anayasaya aykırı, saçma sapan bir şey. Kararname; "millet hükmünde ben" demek, millet hükmünde birey demek. Sen millet adına hükmedebilir misin? Öyle saçma şey olur mu? Tayyip Erdoğan’ın, demokrasiyle hiçbir alakası yoktur. Bunu bir değil, iki değil, iki yüz kere kanıtlamıştır.

ERDOĞAN KENDİ PARTİSİNİ DE BY-PASS EDECEK

Erdoğan’ın kararnameler dediği şey; saraya kuracağı küçük bir ekiple kendi partisini by-pass ederek Putin tarzı, tam otoriter rejim kurmak. Şu an, bizim siyasi rejimimizin adı rekabetçi otoriterlik. Bunun teorisi oturmuştur dünyada. Bir tek bizde olan bir şey değil, onlarca ülkede var.

Rekabetçi otoriter rejimler; seçimlerin muhalefetin kazanma ihtimaline de imkân verecek şekilde yapılması ancak, yalnızca ve yalnızca iktidarı elde tutan siyasi partinin, o seçimi kazanacağını bildiği için tolere ettiği rejimlerin adıdır.

GIRTLAKLAMAK İSTEMİYORUM KİMSEYİ

Burhan Kuzu Başkanlık sisteminin demokrasi getireceğini söylüyor. Siz katılıyor musunuz?

Başkanlık sistemi için ‘Demokrasi getirecek’ diyenleri gırtlaklamak istemiyorum. Bence herkes her şeyi söylesin, fikrini açıklasın, boğulmaktan korkmadan ama... Bir şeye dikkat etmek gerekiyor. Bir anayasa hukukçusu, başkanlık sistemiyle otoriterliği alakalandıranları “gırtlaklamak” istediğini söylüyor. Sonra da diyor ki; demokrasiye bir şey olmaz. Yahu sen daha tartışırken karşıt görüştekinin boğazını sıkmayı istiyorsun. Burhan Kuzu’nun yaptığı ve kesinlikle “kuzuluk” olarak nitelendirilemeyecek şey, içlerindeki otoriterliği, gırtlaklamak lafıyla kanıtlamaktır.

Zaten Burhan Kuzu Başkanlık rejimini yarı tanıyor. Türkiye’yi hiç tanımıyor. Tayyip Erdoğan’ı çok iyi tanıyor.

ERDOĞAN İLKELERİN DEĞİL, AMAÇLARIN VE ÇIKARLARIN BİRLEŞİMİ BİR SİYASETÇİ

"Kuzu, Erdoğan’ı çok iyi tanıyor" dediniz. Bunu biraz daha açabilir misiniz?

Tayyip Erdoğan ilkelerin değil, amaçların ve çıkarların birleşimi bir siyasetçidir. Yanında duranı dünyaya kendini rezil etse de uzaklaştırmaz. Egemen Bağış'ı ne yaptı? Bağış, "makara" diyerek İslam’ı kötüledi, rezil oldu. Bir CHP’li böyle bir şey yapsa, düşünebiliyor musunuz? Arkadaşlarından da Egemen Bağış’ın yanında çok kimse durmak istemiyor. Saygı gören bir siyasetçi değil. Ne yaptı onu? Ak Parti’li siyasetçileri yanına gönderdi, fotoğrafta beraber çıkın dedi.

BURHAN KUZU’NUN TAVRI, İDEOLOJİK VE DUYGUSAL

Burhan Kuzu Erdoğan’ı çok iyi tanıyor. Yani diyor ki, ‘Ben bakan olmak istiyorum’

Burhan Kuzu, Amerikan siyaset sistemini yarım biliyor. Çünkü meclisi oluşturacak olan şey, siyasi parti kaldıracıdır.

Sen siyasi partide temsilciliği tabana yönelik siyaseti, hele hele daha da önemlisi, primary denen, yani yalnızca ön seçimle parti adayı olmuş ve tabanla ilişkisi olan milletvekillerin nasıl seçildiğini, başkanın nasıl aday gösterildiğini bilmiyorsun. Siyasi partiler hakkında hiçbir şey söylemiyorsun, Ak Parti’de bir sultanlığa dönüşmüş genel başkanlık rejimini eleştirmiyorsun, sonra da başkanlık rejimi bize demokrasi getirecek diyorsun. Tamamen yanlış, yarım yamalak bilgilere dayanan, ideolojik, duygusal bir tavır Burhan Kuzu’nunki…

TARAFSIZ OLMASI GEREKEN CUMHURBAŞKANI AKP’YE OY İSTİYOR

Yani Erdoğan’dan kendi çıkarları doğrultusunda neyi nasıl alacağını çok iyi biliyor.

Kendisinin hiçbir şekilde demokrasiyle alakası yok. Tayyip Erdoğan’ın yakın meclisine girebilmek için bunun borazanlığını yapıyor. Çünkü herhangi bir şekilde geçerliliği olsaydı, bir siyasi sistemin sac ayağı olan siyasi partiler hakkında bir şeyler derdi.

İkincisi; baştan çıkıp başkanlık sisteminde kararname diye bir şey olmaz, başkan yalnızdır, başkan uzaktır derdi. Öyle bir şey demiyor. Belki onu gözden geçirebiliriz diyor.

Her gün, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı rejim değiştireceğim diye tutturuyor. CHP’yi eleştiriyor, AKP’ye oy istiyor. Ne diyeceksin burada? Sen birincisi, tarafsız olman gereken bir makamda siyaset yapıyorsun. O Anayasa değiştirilir, ondan sonra siyaset yaparsın.

İSLAMCILARIN HUKUK DEVLETİYLE ALAKALARI KALMAMIŞTIR

Küçücük bir beldedeki belediye başkanı, postanedeki memur milletvekili adayı olmak için istifa etmek zorunda, sen Başbakan olarak Cumhurbaşkanı adayı olunca istifa etmiyorsun, devletin uçağını kampanya için kullanıyorsun. Yani, Türkiye'de İslamcıların hukuk devletiyle alakaları kalmamıştır. Bunun en canlı örneği Tayyip Erdoğan’dır.

ERDOĞAN ASKERİN SOPASINI ELİNDEN ALMAK İÇİN AB’Yİ KULLANDI

Tayyip Erdoğan, 4-5 sene öncesine kadar önemli bir siyasetçiydi, Türkiye’nin gitmesi gereken yeri iyi hesaplıyordu ve koalisyonlar kurarak yönetiyor, sivil toplumu yanına çağıramaya çalışıyordu. Şimdi yaptığı şey şu; askerin sopasını elinden almak için AB’nin havucunu kullandı, o sopayı aldı, havucu yedi o sopayı da Gezi sırasında halkın suratına indirdi. Olan budur.

AK PARTİ OTORİTER BİR REJİM TESİS EDİYOR

Bundan sonra çok daha otoriter bir ülkedeyiz, bu ülkenin geleceğinin daha aydınlık olabilmesi için tek bir şey var. Zengin olmak mı istiyorsun? Ülkelerin öğrendiği bir şey var; demokrasi, özgürlükler ve hukuk devleti. Sen iyi bir Müslüman mı olmak istiyorsun? Özgürlükler, demokrasi ve hukuk devleti…

Kadın haklarını mı savunmak istiyorsun, Kürt, etnisite… Ne olursa olsun, hangi soruyu sorarsan sor bir tane yanıtı var. Karşılaştırmalı siyaset bunu öğretiyor. Ak Parti şu an ideolojik olarak, söylemsel olarak ve asli pratikler olarak yalnızca otoriter bir rejim tesis ediyor.

ESAS AMAÇ MECLİSİ BY-PASS ETMEK

Başkanlık sistemini savunanlar meclisin daha güçlü olacağını söylüyorlar, katılıyor musunuz?

Meclis güçlü olacakmış. Peki, o milletvekilleri neden boş kâğıtlara imza attılar Cumhurbaşkanı adayı için? Yüzlerce milletvekili! Parti geliyor veriyor diyor ki; ‘İşte bizim Ak parti adına Cumhurbaşkanı adayımız’. Milletvekilleri kimi aday gösterdiğini bilmeden boş kâğıtlara imza attılar. Kimse öyle meclis güçlü olacak falan demesin.

Başkanlık sistemini esas amacı ve Burhan Kuzu’nun da yapmaya çalıştırdığı şey şu; meclis by-pass edilecek. Erdoğan kararnamelerle bir sultan gibi, Putin gibi yönetecek. Biz her sene daha yoksul, her sene daha az özgür, her sene daha mutsuz bir ülkeye dönüşeceğiz. Kendi kafasındaki korkuları bütün Türkiye’ye yayıyor.

Şunu göremiyorlar mı; Erdoğan gitti, sonra bu yetkiler başkasının eline geçti ve bu sopa bizim kafamıza da inebilir?

Otoriter liderlerin B planı yoktur.

Neden?

Çünkü demokrat değillerdir.  Demokraside bir gün kazanırsın bir gün kaybedersin. Normal insan şöyle yaşar; mesela ben bilim insanıyım değil mi? Bilimsel bilgi üretmeden önce 10 tane şey üretiyorum. Bana bilim dünyası diyor ki, "hop! Koray hocam, bunlar yanlış". Ben de derim ki "yanılmışım kusura bakmayın, denedik". Bilim böyledir, 10 defa denersin 9’u da yanlıştır.



ERDOĞAN GİBİLER KAYBEDER VE YOK OLURLAR

Hayat sana mağrur olmaya öğretir. Çünkü şu camdan baktığımda gördüğüm gerçeklik, benim küçük kafamın içindeki varsayımlardan çok daha karmaşık.

Erdoğan gibiler bakıp ‘onlar yanlış yapıyorlar’ der. Gerçeklikle kavga eder. Esas sıkıntı bu. O yüzden B planı yapamaz. Vites yüksek, ayak gazda, bastıracak gidecek. Onlar patlayana kadar giderler, sonra kaybederler ve yok olurlar.

AK PARTİLİLER KARŞI ÇIKMAZSA YOK OLACAKALAR

Tamam, Erdoğan’ın kendisi böyle. Peki, ona destek verenler ‘Ya bu yetkiler karşı fikrin eline geçerse…’ endişesi yaşamıyor mu?

Yaşamaz olurlar mı? Davutoğlu Başkanlık rejiminin borazanlığını yapıyor mu? Yapmıyor. Davutoğlu diyor ki Tayyip Erdoğan ile yola çıktım ama Başkanlık rejimi olmuyor diyor. Biliyor çünkü… Herkes biliyor. Önce Ak Partililerin karşı çıkması lazım. Çünkü siyasi parti olarak yok olacaklar.

MİLLETVEKİLİNİ ORTADAN KALDIRIYOR

Zaten Ak Parti siyasetçisi diye birisi yok. Hangi TV programında bir milletvekili görüyorsunuz? Ak Parti milletvekili bana 5 isim sayabilir misiniz, popüler olanlardan başka... Sayamazsınız, neden? Çünkü milletvekilini ortadan kaldırıyor. Vekâleti vekilden alan bir partidir Ak Parti.

Yani tek adamda topluyor...

Evet, tek adamda topluyor. Siyasi tarihimizde de bunun çok örneği var. Bu Atatürk’ten beri, İnönü’den beri böyledir. Bunu değiştirmeye çalışan yalnızca Ecevit oldu bakın. 73’de 77’de paylaştı. Sola açtı CHP’yi ve inanılmaz bir zafer elde etti. Hatta iki tane üst üste...  Zaten bu zaferlerden sonra solunda güçlenmesiyle darbe planlandı.

İSLAMCILAR VE MİLLİYETÇİLER POMPALANDI

Darbeden sonra da solun gücünü kırmak için 9 sene boyunca 89-90 a kadar, milliyetçiler ve İslamcılar; Latin Amerika’da Katolikler ve milliyetçiler Ortadoğu’da milliyetçiler ve İslamcılar pompalanmıştır. Biz şu anda aslında ordunun Türkiye toplumuna attığı kazığın artçılarını yaşıyoruz. Yani daha geniş perspektiften baktığımızda bugünler geçecek, önemli olan, askeri vesayetin bitmiş olması.

TAYYİP ERDOĞAN DEĞİL, SEÇMEN KARAR VERECEK

Çünkü askeri vesayet olduğunda siyasi güç için partiler, örgütler ve hareketler ne kadar mücadele ederlerse etsinler, asker diyor ki, bir dakika ben karar veririm.

Şu anda asker yok, fil gitti. 3-4 senedir, öyle çok uzun zamandır değil. Asker gitti kim karar verecek? Biz karar vereceğiz. Tayyip Erdoğan değil, seçmen karar verecek. Başkanlık sisteminin özü bu…

Sivil vesayet var mı peki?

Sivil vesayet diye bir şey olmaz. Analojik düşünceyle, benzetmeci düşüncelerle bir yere varılmaz. Bir balık nedir? Yüzen bir kedi değildir. Bir muz, sarı bir portakal değildir. Kavramlarla siyaseti analiz edersiniz. Türkiye siyasi rejiminin adı rekabetçi otoriteliktir.

Parti devleti söylemi de yanlış o zaman?

Parti devleti değil. Parti devleti, partiyle devletin eş olduğu sistemlerdir. 30’lar CHP’si bunu yapmış. Kuzey Kore şu anda bunu yapıyor. Alman Nazileri yapmıştır.

Her rekabetçi otoriter rejim, tam otoriterliğe geçerken devletle partiyi özleştirmeye çalışır. Öyle bir trend var. Ama Türkiye’de şu anda diktatörlük yok.

ERDOĞAN BAŞKAN OLAMAYACAK

Peki, Erdoğan Başkan olursa?

Erdoğan Başkan olamayacak.

Neden? Nasıl bu kadar eminsiniz?

Çünkü birincisi, AKP yüzde 45’i geçemeyecek bu seçimde. İkincisi HDP’nin şuanda oyları yüzde 9. Eğer 400 bin oy
alırlarsa, ki bu ancak 13 Kürt ilinden katılımı arttırmalarıyla mümkün, geçiyorlar.

Yüzde 10’u aşabilir mi HDP?

Neden olmasın? Yüzde 9’a kadar oyunu çıkarmış, yıllarca itilmiş kakılmış, siyasi sistemin kilit partisi ve herkes ne konuşuyor şu anda? CHP mi konuşuyoruz? MHP mi konuşuyoruz? HDP konuşuyoruz. CHP’den 3-4 kat küçük partisin, CHP’den 5 kat fazla konuşturuyorsun kendini. Bitmiştir. Başarılı bir siyaset yapıyor HDP, ben tebrik ediyorum.

HDP CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE 3 MİLYON 950 BİN OY ALDI

HDP’nin barajını analiz edecek olursak iki senaryo var. Birincisi; Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP 3 milyon 950 bin oy aldı. Genel seçimde yaklaşık 56 milyon seçmen oy kullanacak. Ama 50 milyon geçerli oy olacağını düşünüyoruz. Fakat o 50 milyonun içinde yurt dışı oyları var ve yurt dışında seçime katılım çok az.

İki milyon daha indir, 48 milyon. Yani HDP’nin 4.8 milyon oy alması lazım. Bu da Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra 850 bin oyunu arttırması demek. Zor, bu perspektiften baktığında…  Ama Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra oylarının artmadığını düşünürsek…

HDP BENCE BARAJI GEÇEBİLİR

Bir de başka bir perspektiften bakalım; Şu an da HDP’nin oyu yüzde 9 gibi görünüyor kararsızlar dağıtıldığında. Daha çok gösteren var daha az gösteren rakam var. Benim inandığım gördüğüm rakam yüzde 9 şu an. Yüzde 9 yaklaşık 4,5 milyon seçmene tekabül ediyor. 350 bin oy alamayacak mı 13 Kürt ilinden?

HDP geçme ya da geçmeme olasılığına; kesin geçemezler kimse diyemez. Kesin geçerler de kimse diyemez. Ama bence geçecekler, HDP’nin barajı geçmesi lazım o yüzden HDP’ye vereceğim diyen çok insan tanıyorum. AKP’ye oy vermiş ama artık barajı geçeceğini düşündüğü için HDP’ye verecek çok Kürt tanıyorum.. Geçme olasılıkları yüksek, gidişat onu gösteriyor.

HDP GEÇSE DE GEÇMESE DE AKP 330’U BULAMIYOR

HDP geçerse 50 ile 53 arasında bir milletvekili alacak. 55 alma olasılığı zor gibi görünüyor. 60-70 falan diyorlar mümkün değil. Diyelim geçemedi, en fazla 55 en az 35 vekil kaptırır Ak Parti’ye. Öyle 70 vekil birden Ak Parti’ye vermesi mümkün değil. MHP’ye hiçbir vekil kaptırmaz.

CHP’ye de 5-7 arsında bir vekil kayar eğer geçemezse. Yani Ak Parti, HDP geçse de geçemese de 330’a yaklaşamıyor, benim tahminim bu. 367’yi zaten bulması mümkün değil. Bakın geçemediği zaman bile 330’u bulamıyor.

MHP’li olsam CHP’li olsam HDP’nin geçmesini isterim. Şu anda HDP’nin geçmesini istemeyen tek siyasi parti Ak Parti.

O ALGIYI YARATIYOR

Erdoğan istediği her şeyi hukuku çiğneyerek de olsa yapıyor. O zaman neden Başkanlık sistemi?


O algıyı yaratıyor. İstediği her şeyi yapsa bir ısrarı olmaz. "Affedersin Ermeni" demez. Bu kadar öfkeli ve sinirli olmaz. Hiçbir şeye güvenmiyor, çevresine güvenmiyor, rejime güvenmiyor. Diyor ki "beni niye bu kadar engelliyorsunuz!", yani aslında "niye biz hala yüzde 50’nin üzerine çıkamıyoruz" diyor.

Türkiye için geçiş sürecindeyiz dediniz. Sizce Türkiye bu süreci değerlendirebilecek mi?

Evet çünkü, Türkiye halkı bütün siyasetçileri topla, hepsinden daha zeki. Çünkü hayatta kalmak için zeki olmak zorundasın ve çoğumuz yoksuluz. Yoksulların kafası iyi çalışır, çıkarının nerede olduğunu çok iyi bilir ve ona göre siyaset yapar.

Yoksul insanı ikna edebiliyorsan doğru yerde duruyorsundur. AKP ne yapıyor? Borçlandırıyor, para veriyor. Bir taraftan camı açıyor diğer taraftan kaloriferi yaktırıyor. Üşütüyor, ısıtıyor.

CHP VE HDP KALKINMA VE EKONOMİ ÜZERİNE KONUŞMALI

CHP ve HDP sosyal demokrat parti...

Yapılması gereken şey kalkınma odaklı bir siyaset. Çünkü çocuğunun isteklerini karşılayamayan baba olduğu sürece sosyal demokratların kalkınma ve ekonomi üzerinden konuşması gerekir.

Bir babayı çocuğunun isteklerini yerine getirememesi yıkar. Sosyal demokratlar, iktidara gelmek için yalnızca ve yalnızca kalkınma ve ekonomi üzerinden konuşmalı. Halkın anlayacağı, bu dar gelirliliğe bir çözüm bulacak, borçlanmayı yok edecek, gelirini arttıracak politikalar yapmalı.

AK PARTİ’DE HERKES DEPRESYONDA

Önümüzdeki seçimlerde AKP için öngörünüz ne?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 100 seçmenden sadece 38'i Erdoğan’a oy verdi. İnsanlar gitmedi bile sandığa. Öyle heyecan yaratmıyor yani AKP. Bir daha yüzde 49 alamayacaklar. Yüzde 45’i de göremeyecek Ak parti. Başka çaresi yok. Herkes mutsuz, depresyonda Ak Parti’de. Arınç söylediklerini yutmak zorunda kalıyor. Ak Parti'yi kuran bir önceki cumhurbaşkanı Gül’e tetikçi kalemşörler ‘Huber Köşkü’nden çık’ diyor. Ak Parti kaynıyor.

MUHALEFET DEĞERLENDİREMİYOR

Peki bu durumu muhalefet değerlendirebiliyor mu sizce?

Hayır. Mesela MHP’den bakalım. MHP Türkiye toplumuna ne söylüyor. Ne yapmayacağını söylüyor. MHP'de gençler ve kadınlar var mı?

Gençler ve kadınlar neredeyse gelecek de orada. CHP’de her 5 seçmenden 3 ü kadın. Kadınlar tutunmuş bir şekilde CHP’ye. Seviyorlar kadınlar CHP’yi. Çok da kızıyorlar. Zaten sağlıklı sevgi aynı zamanda biraz kızdığın sevgidir. Gençler var mı, var ama onların gücü yok. CHP yönetimi ve milletvekilleriyle yaşlı bir parti. Kurultay’dan sonra yeni bir genç MYK ortaya çıkmadı. CHP ekseriya emeklilerin yönettiği bir partiye dönüştü.

CHP ESKİ KALINTILARINDAN KURTULUYOR

Neye bağlıyorsunuz bunu peki? Bunun farkında değil mi mesela CHP?

CHP'de çok büyük bir dönüşüm yaşandı. Yani CHP negatif siyaset yapan, ulusalcı, sağa sola bağırıp ayar veren elitistlerin partisinden, merkezde siyaset yapan pragmatik, Türkiye toplumun ve sosyolojisinin gerekliliklerine göre hareket eden bir partiye dönüşüyor. Ve bu 4-5 sene içerisinde oluyor.

4-5 sene içerisinde Türkiye toplumu askeri vesayeti bitiriyor. CHP eski kalıntılarından kurtuluyor. Ak Parti pragmatik partiden ideolojik İslamcı partiye dönüşüyor. Çok hızlı bir 4-5 sene geçirdik. Uzun bir 4 sene diyebiliriz buna yani. O yüzden CHP böyle bir başkalaşım geçirirken -ki 3. CHP doğuyor şu anda bence- ‘Ya neden böyle riskler alamadı’ demek, -ki bence alması gerekiyor- çok adilane değil. Değişirken her şeyi değiştiremiyorsun... 

Ayşegül KASAP | KARSIGAZETE.COM.TR

FOTOĞRAF: Burak EKİCİ

    :

    :

    :

    :

    "Koray Çalışkan: Erdoğan frensiz araba istiyor" hakkında Tweetler

    DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ