Yeşil Krampon

4 Mart 2016 - 03:44
Karakışın henüz buralara uğramayı unuttuğu 2015 yılının en kısa günüydü. Bursalıların yüzde elli dördü, birbirlerinin omuzlarının üzerinden atlayarak kimi yaya kimi otobüslerle, trenlerle seller gibi varoşlardan Reisalana akıyordu. Bursaspor’un oynadığı maçlarda, coşkusuyla kıyameti kopartan gururumuz Teksas’mızın Timsah Arenaya yürürken çığırdığı Bursaspor marşı bile AKP’nin seçim şarkılarından oluşan o günkü tsunamiye karışan cılız bir dereden ibaret kaldı.
 
Herkes birçoğunu biliyordur lakin ben ‘alan’ kelimesiyle isim tamlaması haline gelmiş iki yer bilirim. Birisi, iyi insanların güzel bir yaşam kurduğu çocukluğumun Yeşil mahallesine, yetiştirdikleri tazecik körpecik sebzelerini satmaya getiren ve en az mahallemizin insanları kadar tatlı ve sevecen çiftçi kadınların yanı başımızdaki Türkiye’nin en küçük köyü Yiğitalan. Diğeri amcamın da aralarında olduğu Balkan göçmenlerinin koloni halinde birkaç sokağına tutunmaya çalıştıkları Türkiye’nin en büyük köyü İstanbul’daki Atışalanı.
 
Yazımıza konu ettiğimiz alan ise milletin parasıyla yapılıp ülke sporunun hizmetine açılan lakin stadyum değil de sanki kendilerini reislerine kavuşturan kutsal bir mekânmış havası estirilerek binlerce AKP’linin nakledildiği adı henüz konulmamış Acemler’deki Reisalan.
 
Ellerine birer Türk ve Bursaspor bayrağı tutuşturularak organize bir şekilde oraya taşınanlar, tıpkı AKP mitingine getirilmiş gibiydiler. Açılış kapsamındaki etkinliklerin tamamının AKP’nin icraatlarına yönelik söylemlerden ve Erdoğan’ın siyasi görüş ve beklentilerinden ibaret olduğunu gördük.
 
Dolayısıyla açılış nedeniyle hazırlanan o boyuttaki bütün o görkem, mekânsal anlamda Bursa sporuna getirilen bir yenilik için değil, ‘padişahım çok yaşa’ tarzındaki kültürü topluma yerleştirmeye, belki de mahalle baskısı gibi dayatmaya yönelik ses getiren kapsamlı bir çabaydı.
 
Yapılanları, AKP’lilerin Türk sporuna değil kendi partilerine ve Erdoğan’a büyük bir gürültüyle yaptıkları tezahürat da denebilir. Orası beni ilgilendirmiyor lakin elimin hamuruyla memleketin erkek kısmını ilgilendiren futbolun ve oynandığı bir alanın açılışıyla ilgili derdim, bir kişiyle, partiyle veya ona oy verenlerle değil, bin dokuz yüz otuzlardan kalma bir fotoğraf ve o fotoğrafın anlattıklarıyladır. Bayramlıklarını giyerek, nezaket başta olmak üzere tüm erdemliliklerini de üstlenerek, kadın erkek ve taraftar farklılığı gözetmeksizin İstanbul’daki bir stadyumda iki büyük takımın maçının bir arada izlendiğini gösteren fotoğraf!

Rivayet odur ki Yahudiler en iyi pazarlamacılarmış; kazandıklarının yüzde doksan dokuzunu reklama ayırırlarmış. Reklamı yapılan şey bırakın insanların bilinçaltını, organizmanın bütün hücrelerine öyle bir yerleşirmiş ki varsa yoksa o, hedef kitle ondan başka hiçbir şeyi görmez, görse de kabullenmezmiş.
 
Galiba bizde bu işi Yahudilerden daha iyi yapanlar var. Ülkemizin yüzde doksan dokuzunun Müslüman olmasını, dizginleri ele geçirmelerine basamak yapan ve sandık oyunlarından gayrı memleket yararına hiçbir şey kazanmadıkları halde mevcut kaynakları ülkenin Müslümanlığı oranında kendi tanıtımları için harcama başarısını gösterebiliyorlar. Beşikten mezara kadar gözlerimizin ve kulaklarımızın açık olduğu her an, AKP’yi ve Erdoğan’ı görmeyenimiz duymayanımız yok. Onlarla yatıyoruz, onlarla kalkıyoruz, onlarla yaşıyoruz, her an!
 
Bu reklamla dayatılan Türkiye’ye özlem duyanlar, o günün adını iki bin yirmi üç yeni Türkiye projesi koydular. O gün geldiğinde Erdoğan Türkiye demek, Türkiye AKP demek olacakmış. Farkındaysanız AKP’nin başında bulunduklarının dışındaki büyük şehirlerde şimdilik bu çapta stadyumlar yapılmıyor. Hep ezici çoğunlukla kazandıkları yerlerde toplumsal dönüşümü hızlandırıyorlar. Oraları ülkeyi peşine takacak lokomotif yapmaya çalışıyorlar. Orta sınıfı yok ederek yoksullaştırdıkları kitleleri daha avam, daha maganda, daha alt kültürlere hapsederek daha kolay yönetilebilir duruma sokuyorlar. Salazar’ın Portekiz’de, Franko’nun İspanya’da yaptığını  yapmaya çalışıyorlar Türkiye’de. Lümpenleşen kitleler, sporun dünya barışının ortak dili olduğu anlayışıyla değil, kendilerini bu alt kültüre indirgeyenlerle özdeşleştirerek, onların yaptığı gibi kendinden olmayanları ötekileştirecek davranışlarda bulunarak her fırsatta onlara küfrederek rahatlamak için koşacaklardır bu stadyumlara.
 
Ama biz de her fırsatta lümpenliğin bu topraklara yakışmadığını, sporun da sadece centilmenliğin ve barışın dili olduğunu, iktidarların ya da diktatörlerin halkı yönetme aracı yapılamayacağını söyleyeceğiz.
 
Bir memleketin değerlerini erozyona uğratanlar o memleketle özdeşleştirilemezler. Fransa’yı dünyada küçük düşürenler, hadlerini aşarak Sartre’a saldırınca, Sartre’ın fikirlerine katılmasa da De Golle büyük devlet adamlığını göstererek ‘Hayır, Sartre Fransa’dır’ demişti.
 
Atatürk de en basiti spor ve spor ahlâkı konusunda dahi ‘Türk milletinin karakteri yüksektir’ ve ‘Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlâklısını severim’ gibi yüce duygu ve evrensel düşüncelerle sporu ve sporcularımızı övmüştür. Onun için her konuda ‘Atatürk Türkiye’dir’ diyoruz. Kim içerde ve dışarıda barışı ve demokrasiyi inşa etmeye çalışıyorsa biliyoruz ki Türkiye odur.
 
Çok ilginçtir, dünyanın neresinde Müslümanlar yaşıyorsa orada karışıklık, terör ve kötü yönetim vardır. Bunun doğal sonucu yoksulluk, adaletsizlik, kin ve acı vardır. Müslümanların bu zafiyeti, onların sürekli bu çirkefin içinde debelenmelerine neden oluyor. Bu da dünyanın çarkına ayar verip kendi çıkarları doğrultusunda döndürenlerin işini kolaylaştırmaktadır. Türkiye’nin bin dokuz yüz otuzlardaki o fotoğrafı, hayatın her alanında olduğu gibi sporda da Ebu Süfyani değil Muhammedî Müslümanlar olduğumuzun delaletiydi. Günümüz dünyasında insan soyuna en yaraşır bu barış ve huzur ortamını, laik ve demokratik cumhuriyetimize borçluyuz.
 
Lakin uzun bir süreden beri Türkiye sağ iktidarların elinde yozlaştı. Gelinen noktada ise AKP hükümetlerinin patavatsız yaklaşımları sonucu paçasını geçtik gövdesini dahi yayılmacıların dişlerine kaptırdı. Bu dişler, ülkeyi kanatıp canını acıtsa da, yutmak için parçalamaya hazırlansa da hiç tınlamayacaklardır bunlar. Çünkü iktidarları, ülkenin kanı ve acıları üzerinde yükseliyor da ondan.
 
Bursa’da trafik yoğunluğunu hafifletecek ana arterler yok denecek kadar azdır. AKP’lilerin görgüsüzce döküldükleri bu kifayetsiz yolları kapatması, iki milyonluk kentin gündüzünün nöbetini gecesine devrettiği, insanının çoluk çocuğuna, uykusuna, istirahatına kavuşmaya can attığı saatlerde hayatı durma noktasına getirdi.
 
Evet, şehremininin dediği gibi görkemli bir açılıştı. O kadar ki, afili fişeklerin gecenin dolgun güneşini solduracak denli. Ve bu azametli gecede, halkın milli ve dini duyguları üzerinde patlatılan fırdöndü fişekler, giden gündüzü yeşil kramponların arşınladığı Reis alana geri getirdi. Derken bu ihtişamlı gecede, istismar edilen halkın sırtında patlatılan fiyakalı fişekler, Uludağ’ın zirvesinde kristalleşmiş yılın ilk karları üzerinde gökkuşağı renginde yakamozlar oluşturunca, reislerine meftun AKP ahalisi, uzayı fethettikleri sanrısıyla üzerinde hoplayıp zıpladıkları Bursa ovasını Marmara Denizinin seviyesinden iki metre aşağı çökertti. Ve bu haşmetli gecede, halkın demokratik beklentileri ve umutları üzerinde patlatılan cakalı fişeklerin her şeyi gözler önüne serdiği Türkiye’de, kandırılarak Reisalana sürülen ehli AKP, nüfusları üç dört kat artmasına rağmen ne Bursa’da bir tek iş yerinin açıldığını gördü ne de Diyarbakır’daki kardeş kavgasını.
 
Bir diğer kaygımızsa, hayati önemdeki sorunları kendilerine unutturacak ölçüde futbolun aklını kullanamayan yığınlara benimsetilerek onların stadyumlara doldurulmasıdır. Bizde camiler iktidarlar tarafından hep siyasi propaganda merkezi olarak kullanıldı. Bunda büyük başarı da sağlandı. Şimdiki iktidar ise camilerle yetinmeyerek kendi siyasetini stadyumlara da sokmaya başladı. Belki de bu yöntemle stadyumlarda hayata dair hiçbir şeyi görmeme, duymama, bilmeme çaresizliğini daha iyi öğretecek ve bu sayede baskıcı yönetimlerini sürdürebileceklerdir.  Yoksa ülkenin dört bir yanından gelenlerin, nüfusunu kısa zamanda üçe katladığı Bursa’da ekonomik yatırımların yerine bu atıl mega yapıya çok mu ihtiyaç vardı? Aç insanları stadyumlarda nasıl doyuracaklarsa orasını bilemeyiz.
 
Şimdi Türkiye’de de uygulanmaya çalışılan İslam Allah’ın Hz. Peygamberle, Kuranla müjdelediği İslam değildir. Dolayısıyla kaygımızı daha da arttıran, bütün Müslüman ülkelerde baş gösteren sapkınlıkların bize de sirayet etmesi ve ülkemizin de bu yönde daha fazla İslamlaşma talebiyle Humeyni İran’ına, Taliban Afganistan’ına, IŞİD Suriye’sine dönmesidir.      
 
Bunu niçin söylüyoruz; çünkü oralarda da işler tersine gidince, vücudu ve kafayı sağlamlaştıran spor alanları, kafaların kesilerek vücutların dağlanarak sözde adaletin sağlandığı arenalara dönüştü. Oralarda demokrasi yoktu, işler tersine dönünce böyle oldu. Ama bizde demokrasi var, işte demokrasimiz tersine işlemeye başlayınca kaygı duymamak da elde değil.   
 
Sonuç olarak belki bir daha göremeyecekleri ve hayatı boyunca unutamayacakları bu manidar açılışta bir de ilk maçın, ilk vuruşun ve ilk golün heyecanı yaşatıldı AKP’lilere. Reisin forma giyeceği bekleniyordu ama o kramponla yetindi. Türkiye şöhretler karmasıyla Bursa şöhretler karmasından takımlar oluşturuldu karşılıklı. Bursa, Bursa Nutkunun yazılmasına sebep olan kalkışmadan sonra bir kez daha Türkiye Cumhuriyetine kafa tutuyordu, bu sefer AKP marifetiyle(!)
 
Sıra geldi ilk vuruşa. Ne genişleyen burun deliklerinden ne kocaman açılan ağızlardan nefeslerin bir zerreciği dahi akmıyordu. Reisin ayağındaki yeşil krampon topla buluşana kadar bin yıl değilse de şöyle böyle on üç yıl geçti her halde. Topun yerinden fırlamasıyla beraber tribünlerdeki AKP’lilerin neşesinden, coşkusundan kopan parçalar galaksi, sesler yıldırım ve nefesler gaz bulutları oluşturdu gökyüzünde.
 
Çılgınlık bütün zirveleri aşmış, arşa dayanmıştı. Herkes efsanenin devam ettiğini, reisin iyi bir performans sergileyerek çok gol attığını sanıyordu çılgınlığın verdiği esriklikle. Bu çel akıllık devam ededursun anlaşıldı ki Reisin forma giymeyişi oyun dışı bırakılmış olmasındanmış. Meğer ne oyun kurucu ne oyuncu ne de golcüymüş. Tam tersine neredeyse boy ölçüştüğü herkesten gol yemiş. Amerika, Avrupa, İran, Irak, Rusya, Mısır, İsrail… Hiç beklemediği golleri de Suriye’den yemiş ve ondan sonra da oyun dışı bırakılmış.
 
Bu isimsiz arena ise timsahı elinden alınmış Teksas’ımız için değil, Yahudilere ağlama duvarı olmuş Süleyman’ın sarayı gibi, AKP’liler, efsanenin devam ettiği illüzyonundan kurtulmayıp havanda coşan duygularla yaşasınlar diye iki milyon Bursalıya ekmek teknesi olacak üretim ekonomisindeki fabrikaların yerine yapılmış.          
 
ANAP liboşizminin arabeskçe ‘orta direk’ olarak tanımladığı ve belini kırdığı orta sınıfı, AKP iktidara gelince yedi bitirdi. Kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirip devletin baskılama mekanizmalarına sürdü. Ekonomik, sosyal ve onur yoksulluğuna sürükleyerek makarna ve kömürle tevekkül ettirebildikleri kitlelerin dışında kalanları da Arda ve Maradona tutkunluğuyla stadyumlara doldurarak, onları da futbola sevdalı çaresizlikleriyle kontrol edebilir hale getirme çabasıydı bugünkü açılış.
 
Dünyanın ekonomik devi Japonya’nın bile hâlâ on beşi geçmezken, bizim yüz yılda yarattığımız üç dolar milyarderi AKP’den sonra birden kırk beşe çıktı. Üreterek, ekonomiyi büyüterek değil AKP’nin kolaylaştırıcılığında devletin kasasını kendilerine yontarak tabi ki.
 
Yüz üç turnikesi, seksen dört tribün kapısı, kırk dört bin seyirci kapasitesi bulunan dere ağzındaki bu zamansız yapının tarihinin ilk golünü Türkiye şöhretler karmasından Ali Tandoğan attıktan sonra merak edilmeye şayan ne kaldı dersiniz?
 
Halkın yoksulluğu, güçsüzlüğü ve çaresizliği üzerine iktidarını kuran diktatörlerle, tüyü bitmemiş yetimin hakkı da dâhil halkın öz değerlerini bir kuluçka döneminde kendi öz kaynaklarına ve akçelerine dönüştüren dolar milyarderleri çoktan kasırlarına kurulmuşken, Bursa tarihinin bu en çalımlı açılışından geriye kalan, yoksul, yalnız, kanayan ve ağlayan sevgili yurdumdan gidecek sıcak bir yuvası ve ağzının tadıyla içecek bir çorbası olmayan insan manzaralarıydı.

    :

    :

    :

    :

    "Yeşil Krampon" hakkında Tweetler
    YAZARIN DİĞER YAZILARI
    https://twitter.com/KarsiGazete