Millî Eğitim özel okullara yazdı: Öğretmenlerinizin üniversite diplomalarını hazırlayın, yarın bakmaya geliyoruz. Yazıya bir de diploma örneği ekleyip “buna benzediğinden emin olmak istiyoruz” diye not düştü.
 
Okullar şaşkın. Kimi birkaç ay, kimi yirmi küsur yıl önce işe alınmış hocalardan diploma istenmesine anlam verebilen çıkmadı. “Herhalde evrak kaybı var, eksiği gidermek için geliyorlar” dense de MEB müfettişleri oralı olmadı. “Hayır, tüm hocalarınızın diplomalarının asılları görmek istiyoruz. Gerçek mi, değil mi; inceleyeceğiz!”
 
Bakanlık insaflı çıktı, hocalara tam bir (rakamla “1”) gün süre verdiler. Git neredeyse diplomanın aslını getir, bir koca günde bulamıyorsan da ayıp sana.
 
Bak Muhtereme, bir günde kaç diploma buluyor, senin işin eğitim-öğretim üstelik. Nasıl olur da bir günde bir tanecik diplomanı bulup getiremezsin.
 
Benimki bankadaki kasada? Açtır, getir.
Yüksek lisans diplomam hazırda var, onu vereyim? Olmaz, lisans diplomanı getir.
Onaylı transkript versem? Olmaz, diplomanın aslını getir.
Kaybetmiştim, duplikasını şey etsek? On beş günde çıkıyor, diplomanı bul getir.
 
Getirdiler. Bir hoca da çıkıp “Sen beni neyle itham ediyorsun arkadaş! Senin onayınla öğretmen olarak atandım. Varsa usulsüzlük sen kanıtla da göreyim,” diyemeden iş curcunaya getirildi. Herkes kışlıkları indirip arkasındaki dosyalardan, gün gelir da ödenmedi diye ceza kesen olursa diye 21 yıldır saklanan elektrik faturalarının arasından, sandık lekesi olmuş çeyizlerin altından diplomasını bulup ertesi gün getirdi.
 
Aslını bize vereceksin, dediler. Sebep?
 
“Malum, bugünlerde öyle çok diploma sahteciliği yapılıyor ki tek tek inceleyeceğiz. Vakit alacak.”
 
Diplomalar üst üste kondu, MEB müfettişleri kendilerine ayrılan odalara kapanıp büyüteçlerle işe koyuldu.
 
“Üstadım, şunun üzerinde bir leke var galiba. Çay mı o? O tarihte dökülen çay böyle mi kurur?”
 
Düşündüler... Düşündüler. Diyanet’in Alo Fetva hattıyla TÜBİTAK’ın hayvanat bahçesi ile ilişkiler dairesine sordular. Her kafadan bir ses çıkınca evrakları bırakıp tırnak kontrolüne geçtiler: "Hoca bey! Uzatın ama parmaklarınızı, göremiyoruz tırnaklarınızı."