Gül'ün yakın arkadaşı konuştu: Davutoğlu Gül'e yakın dursaydı...

Abdullah Gül'ün yakın arkadaşlarından gazeteci Fehmi Koru, Gül'ün siyaseten sessiz kalmasını doğru bulmadığını söyledi.
Gazeteci Fehmi Koru, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın 17-25 Aralık operasyonundan hemen önce Fethullah Gülen'i  2 kere ziyaret ettiğini söyledi.

17 Aralık 2013 sonrası, kamuoyunda 'Sulh mektubu' olarak anılan Gülen'in gerginliğin sona ermesine yönelik çağrısını içeren mektubu Pensilvanya'dan getiren Koru, Hakan Fidan'ın ziyaretini Gülen'den öğrendiğini belirtip "Tarihlerini bilmiyorum. Ama benden evvel gittiği belli. Ben 2013’ün aralık ayında gittiğime göre 17-25 Aralık’tan önce gittiği belli. İki kez gitmiş, görüşmüşler, konuşmuşlar ama ne konuştuklarını bilmiyorum" diye konuştu.

"GÜL'ÜN TAVRI DOĞRU DEĞİL"

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le İngiltere'deki üniversite yıllarında aynı odayı paylaşacak kadar yakın bir ilişkide olan Fehmi Koru, AKP'deki 'küskünler' olarak tabir edilen siyasilerden biri olan Gül hakkında "Siyasette sessiz kalarak sonuç almak mümkün değildir. Abdullah Gül’ün şu anda sergilediği tavır siyasete uygun bir tavır değil. Siyasiden ne beklenir? Eğer cumhurbaşkanlığından sonra başbakan olmak istiyordu ise 'ben olacağım' demesi gerekirdi" diye konuştu.

"AKP 'BUGÜN' TAYYİP ERDOĞAN'IN PARTİSİ"

Fehmi Koru, Bülent Arınç'ın "AKP Tayyip'in partisi değildir" sözlerini "Bugün AK Parti Tayyip Erdoğan’ın partisi. Cemaatte de benzer bir görüntü var. Gülen’den sonra kim liderlik sergiler, sorusuna 10 yıl önce cemaati de yakından tanıyan bir isim olarak verebileceğim birkaç isim vardı. Bunlardan biri Latif Erdoğan'dı. O da bugün cemaat içinde değil cemaatin en büyük eleştirmenlerinden biri" diyerek yorumladı.

Fehmi Koru'nun verdiği yazılı söyleşiden bir bölüm şöyle:

- Davutoğlu giderken “Benim tercihim değildir” dedi. 28 Şubat’ta Erbakan istifa ederken onun tercihi miydi?

Elbette kendi tercihi değildi, o tercihe gelmesi çok zor oldu. Ama arada çok büyük farklar var. Şunu anlamazsak hata yaparız, Tayyip Erdoğan kendisini ülkenin geleceğinin en önemli belirleyicisi ve bunu da en büyük hakkı olarak görüyor. Aldığı bütün kararlarda bu tespitin payı var. Davutoğlu'nun yerine Binali Yıldırım’ın geldiği süreç tamamen kendisi ile ilgili bu tasarımına dayanıyor. Diyor ki, “İçinden çıktığım, beni cumhurbaşkanlığına getiren parti Davutoğlu ile olmuyordu. Ülkenin, partinin hayrı için onun yerine başkasının gelmesi gerekliydi. Ben de bunu Binali Yıldırım olarak tercih ediyorum.”

- “Şunu anlamazsak hata yaparız” dediğiniz kısım eşliğinde soralım. Asker de 28 Şubat’ta “ülkesinin hayrına” diye düşünmüyor muydu? Bu bakış açısında ortaklık yok mu?

Davutoğlu'nunki ile Erbakan'ın 28 Şubat’taki gidişi arasında benzerlik kurulması bence hatalı. Bir konu daha var. Toplum o zaman askerin yaptığına yanlış diyordu. Bugün yapılana öyle güçlü bir şekilde yanlış demiyor.

- Hangi toplum demiyor, Erdoğancılar demiyor olabilir mi?

Kendi tabanı dışında da ben buna yükselen kuvvetli bir itiraz görmüyorum.

- İtiraz dediniz, konuyu güzel yere getirdiniz. “Anayasa Mahkemesi kararına saygı duymuyorum” diyen bir Cumhurbaşkanı, fiilen rejimin değiştiğinin ilan edilmesi, anayasayı askıya alan pek çok örnek sayabiliriz. İtirazlardan bahsederken sadece partinin kurucusu değil devlet başkanlığı da yapmış bir Abdullah Gül var, neden sessiz?

Bu kadronun en önemli özelliği kol kırılır yen içinde kalır anlayışına sahip olmaları. Bir şey söylersem, bir çıkış yaparsam gelecekle ilgili bir beklentim olduğu düşünülür, diyerek itirazlarını dile getirmekten kaçınan insanlar bunlar.

- Tam tersini düşünenler de çok: “Gül, şu anda yapacağı çıkışın karşılığı olmadığını biliyor, gelecekle ilgili beklentisi ve planı olduğu için sessiz?”

Ben buna katılmıyorum. Siyasette sessiz kalarak sonuç almak mümkün değildir. Abdullah Gül’ün şu anda sergilediği tavır siyasete uygun bir tavır değil. Siyasiden ne beklenir? Eğer cumhurbaşkanlığından sonra başbakan olmak istiyordu ise “Ben olacağım” demesi gerekirdi. Partiyi şimdi Tayyip Erdoğan çeşitli yönlere doğru nasıl yönlendiriyor ise Abdullah Gül de cumhurbaşkanı iken bunu sağlayacak çıkışlar yaparak bunu elde edebilirdi. Bunu Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında 2007’de yapmıştı. Aday olarak başka bir ismin (Vecdi Gönül- S.O) ortaya döküldüğü bir ortamda Abdullah Gül, “Doğru olan öyle bir kişinin değil benim olmamdır” diyebildi. Cumhurbaşkanı adayı olmayı başardı. Siyaset böyle davranmayı gerektirir. Ama Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığı sonrasında öyle davranmadı. Hala davranmıyor. Dolayısıyla davranışı siyasi bir davranış değil. Eğer siyasi bir niyet ile sessiz kalıyor ise bu zaten siyaseten yanlıştır. Eğer bir hevesi, beklentisi varsa, ki ben olmadığı kanaatindeyim, “Bugün sessiz kalırsam ileride bana bir görev düşer” gibi bir düşüncesi varsa siyaset ona böyle bir şeyi vermez. Gelecek ile ilgili bir iddianız varsa siyaset sizin kendinizi ortaya koymanızı, kendinizi bir kadro hareketine dönüştürmenizi bekler. Gül'ün ise siyasi bir hesabı yok.

- Siyasi bir hesabı olmadığı halde bu gidişata dönük bir kayıtsızlık ve sessizlik içinde ise, bu ne manaya gelecek?

Çok yakından tanıdığım için söylüyorum. Abdullah Gül'ün karakteri kendini meydanlara atıp itiraz listesi sunmaya müsait değil. Kendisine cumhurbaşkanlığı, başbakanlığı, bakanlığı yani devlete hizmet görevi vermiş olan siyasi partinin yara almasını istemiyor. Buna yol açabileceğini düşündüğü her türlü davranıştan kaçınıp çekiniyor.

GÜL 'PARTİNİN BAŞINA GEÇMEK İSTİYORUM' DEMEYİNCE..

- Parti yara almasın, ülke yara alsın mı?

Öyle bir sonuç çıkarmanız da mümkün tabii. Bildiğimi size söyleyeyim. Cumhurbaşkanlığı süresinin bitmesinden epey önce, o zaman başbakan olan Tayyip Erdoğan'la kendisinden sonra Tayyip Bey’in cumhurbaşkanı olacağı konusunda bir konuşma yaptılar. Kendisi ile ilgili herhangi bir beklentiyi o konuşmada ya da sonrakilerde dile getirmedi. O konuşmada ya da daha sonraki konuşmalarında “Parti ne olacak, başbakan kim olacak” konusunu gündeme getirseydi istediği bir sonuç varsa onu alırdı. Kanaatime göre Abdullah Gül “Benim böyle bir niyetim var, partinin başına geçmeyi istiyorum” demediği için Tayyip Erdoğan kendisini bu konuda serbest hissetti. İstediği gibi davrandı.

'DAVUTOĞLU GÜL'E YAKIN DURSAYDI...'

- Davutoğlu niye mesafe koydu?

Anlamakta zorlanıyorum. Geçmişte kendisine siyasetin yollarını açtığı için değil, siyaseten önemli olduğu için, toplumun bir şey söyler mi diye ağzına baktığı bir figür olarak Abdullah Gül’e başbakanlığı sırasında yakın durmayı yeğleseydi belki bugün halen başbakan olabilirdi. Hem dış politikada hem içeride birtakım yanlışların yapılmasını, Abdullah Gül'ün vereceği birtakım fikirlerle belki de engelleyebilirdi. Daha verimli bir başbakanlık olabilirdi.

Kaynak:  Cumhuriyet - Selin Ongun

    :

    :

    :

    :

    "Gül'ün yakın arkadaşı konuştu: Davutoğlu Gül'e yakın dursaydı..." hakkında Tweetler

    DİĞER POLİTİKA HABERLERİ

    KARŞI VİDEO
    https://twitter.com/KarsiGazete