​"AKP gitmemek için her şeyi yapacak"

Kılıçdaroğlu: "Provokasyonlar konusunda dikkatli olun, tavır ve söylemlerinizi bu çerçevede geliştirin" diye kendi partililerimizi uyardık.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na 22 Mayıs’ta düzenlenen Elmadağ, Kırıkkale, Kırşehir ve Aksaray mitinglerinde eşlik ettik. AKP’nin güçlü olduğu bu üç ilde CHP liderine yoğun ilgi gösterilmesi hem Kılıçdaroğlu’nu, hem de parti yönetimini memnun etti.

Aksaray’da, CHP lideri miting için kürsüye çıktığında ezan okunmaya başladı. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu mitinge ara vererek ezanın bitmesini bekledi. Bunun üzerine Aksaraylıların Kılıçdaroğlu’nu uzun süre alkışlaması dikkat çekti. Kılıçdaroğlu’na bir gün önce açıklanan Merkez Türkiye Projesi’ni sorduk. Kılıçdaroğlu, yerli ve yabancı bir çok yatırımcının proje ile yakından ilgilendiğini söyledi. Hatta sabah saatlerinde Devlet eski Bakanı Kemal Derviş’in kendisini telefonla arayarak “Muhteşem bir proje” yorumunda bulunduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu ile çözüm süreci, meydanlardaki üslup, seçim vaatleri gibi gündemdeki konuları konuştuk. Kılıçdaroğlu’nun, sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:

AKP, “Biz gidersek çözüm süreci biter, HDP Meclis’e girerse çözüm rafa kalkar” gibi söylemlerle, çözüm sürecinin sadece AKP’ye endeksli olduğunu vurgulamaya çalışıyor. CHP iktidarda, çözüm süreci nasıl bir çizgide devam edecek?

Açık ve net söylüyorum bu sorunu çözecek olan parti CHP’dir. Biz sorunu nasıl çözeceğimizi 17 maddelik özgürlük ve demokrasi manifestosuyla kamuoyuna anlattık. Sorunun çözümünde kilit anahtar demokrasi ve özgürlüktür. Eğer bunları yaparsanız, bu ülkeye birinci sınıf demokrasiyi getirirseniz bu sorunu aşma konusunda çok önemli adımları atmış olursunuz. Dolayısıyla çözüm süreci AKP’nin tekelinde değildir. Kürt sorununun çözümü ve çözüm süreci CHP’ye emanettir.

Seçim bildirgesinde çözüm sürecini devam ettireceğinizi açıkladınız ama “Öcalan’la görüşmeyiz” dediniz. Süreci kiminle yürüteceksiniz?

Devlet meşru organlarla görüşür. Kürt siyasal hareketinin meşru temsilcisi şu anda HDP’dir. Biz özellikle yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasını istedik. Yüzde 7’ye, Yüzde 5’e veya 3’e indirilmesini istedik. Bu konuda samimi davranılmadı. Dolmabahçe görüşmelerinde gerçekten… Oysa bunun açık ve net ortaya konması gerekiyordu ama konmadı. Grup toplantısında yüzde 10 seçim barajını indirelim, siyasi partiler ve seçim yasalarında yapılacak değişiklikle bu seçimlerde baraj olmasın diye anayasa geçici bir madde konsun önerisini de getirdik. Ancak önerilerimiz kabul görmedi.

CHP’nin eğitim sistemine yönelik vaadleri tartışma konusu oldu. Özelikle Cumhurbaşkanı CHP’nin imam hatip okullarını kapatacağını ifade ediyor. Siz ne diyorsunuz?

Eğitim sistemi dünyadaki bütün ülkeler için stratejik alandır. 21. Yüzyıl’da dünya artık bilgi toplumuna geçti. Bilgi toplumu olmanın yolu da sorgulayıcı eğitimden geçer. Eğitim sistemi ne kadar güçlü olursa, çocuklarımız ne kadar iyi yetişirlerse bilgi toplumunu yakalama konusunda o kadar başarılı olurlar. Ben eğitim sistemi konusunda AKP’nin bir planı, programı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü getirdikleri 4 + 4+ 4 sistemi kalkınma planında, hükümet programında, milli eğitim programında yok. Milli Eğitim Şûrası’nda görüşülmemiş, Bakanlar Kurulu’nda da görüşülmemiş. Ne oldu? Beş AKP milletvekili kanun teklifi verdi; hiçbiri eğitimci değil. Çocuklarımızı denek olarak kullandılar, öyle götürüyorlar. 6 yaşındaki çocuğu zorla okula göndereceksin dediler. 6 yaşındaki çocuğun çıkacağı merdiven yok. Çocuğun gideceği tuvalet yok. Her şey oldu bittiye getirildi böyle bir tablo çıktı ortaya. Bu tablo eğitimi geriye götürecek. Eğer bir ülkeye kötülük yapmak istiyorsanız o ülkenin eğitim sistemini bozacaksınız. Gelinen nokta budur, Türkiye’de eğitim sisteminde büyük bir geriye gidiş var.

İmam Hatiplerle ilgili iddialar?

O, tamamen halktan oy almaya dönük bir kandırmaca. Niye kapatalım ki? Bir anne baba eğer çocuğunun din eğitimi almasını istiyorsa gönderebilir. Onlar oy kaygısıyla, “CHP gelecek bunu kapatacak, şunu kapatacak, bu yasayı getirecek” gibi tamamen kendi tabanını konsolide etmeye dönük söylemler ama bunların hiçbir inandırıcılığı yok. Doğru da değil.

Siyasette üslup sorunu da var. Siz iktidarı sert eleştirmenize rağmen, mitinglerinize katılanların iktidarı yuhalamasına izin vermiyorsunuz, engelliyorsunuz. Siyasilerin üslubuna ilişkin ne söylersiniz?

Siyaset, halkın sorunlarını çözmek için yapılır. Siyasi partiler elbette birbirlerini eleştirebilirler, dünya görüşleri, ufukları farklıdır. Bu da gayet doğaldır. Ama uygar ülkelerde siyasi parti liderleri televizyonlarda bir araya gelirler. Oturur konuşurlar, gazeteciler soru sorar, onlar da cevaplarlar. Böylece vatandaş hangi liderin sorunlara daha vakıf olduğunu, hangi liderin sorunların çözülmesi konusunda daha sağlıklı öneriler getirdiğini öğrenmiş olur. Ama AKP, tek parti anlayışını egemen kıldığı ve o zihniyete sahip olduğu için televizyona çıkıp konuşmaya cesaret edemiyor. Miting meydanlarında insanlar yuhalatılıyor bu doğru bir anlayış değil. Çünkü gerginlikten bu ülke çok acılar çekti ve gerginlik hiçbir topluma yarar getirmez, tersine zarar getirir.

Seçim yaklaştıkça provokasyon söylemleri, suikast olacağı söylemleri artıyor. Bu konuda ne dersiniz? Kişisel olarak kendiniz açısından da endişeniz var mı?

Ben herhangi bir endişe taşımıyorum ama AKP iktidarı kaybetmemek için her yola başvurabilecek yapıya sahip. O nedenle bütün yurttaşlarımıza ve biz kendi örgütümüze çağrıda bulunduk. Provokasyonlar konusunda dikkatli olun, tavır ve söylemlerinizi bu çerçevede geliştirin diye kendi partililerimizi uyardık. Bu vesileyle tüm vatandaşlarımıza da iktidarın provokasyonlarına karşı dikkatli olmalarını isteriz. Seçim sürecinin herhangi bir sorun yaşanmadan sonlanması bizim arzumuz.

Son dönemde gazetecilere yönelik inanılmaz baskı ve sansürler yapılıyor. Basın özgürlüğü konusunda ne düşünüyorsunuz? Birçok kurumda akreditasyon uygulanıyor, basın giriş kartları iptal ediliyor. Siz bu kararları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kesinlikle yapılan işlemler doğru değil. Çünkü gazeteci halk adına soru sorar, siyasetçi de halk adına cevabını verir. Gazeteciye sınırlama getirmek, onun yazmasına, haberleştirmesine sınırlama getirmek o ülkede demokrasinin olmadığı anlamına gelir. Nitekim Batı da zaten iktidarın bu tavrı nedeniyle ülkedeki demokrasiyi hibrit demokrasi olarak tanımlıyor. Siyasi iktidarların övgüden çok eleştiriye ihtiyaçları vardır, çünkü yanlışları, hataları eleştiriyle öğrenecek ve kendilerine çeki düzen vereceklerdir. Ama AKP her yaptığının doğru her söylediğinin doğru olduğnu kabul ediyor ve eleştirileri kabullenmiyor.

Bu kadar yoğun tempoya nasıl dayanıyorsunuz?

Yoruldum deme hakkım yok. Sonuçta ülkenin içinde bulunduğu tabloyu görüyorsunuz ve sizin bir sorumluluğunuz var. Türkiye’yi bu karanlık tablodan çekip çıkarmak, daha güzel bir ülkeyi inşa etmek. Bunun için de demokratik yollarla mücadele etmek. Biz siyasetçi olarak hem bunu yapacağız hem de Türkiye’nin geleceği için projeler üreteceğiz. Yüzyılın projesi böyle bir proje.

Yüzyılın projesine ilişkin olarak, “Vatandaştan dört yıllık yetki istiyorlar ama 20 yıl sonrasını öngörüyorlar” eleştirileri var. Ne dersiniz?

Proje uygulamaları 2020’de başlayacak. Ama bizim başlangıçta Trabzon, Samsun, İskenderun, Mersin limanlarını, karayollarını, demiryollarını rehabilite etmemiz lazım. İktidar olur olmaz ilk yapacağımız işler arasında bunlar olacak. Türkiye’de ulaşım Batı’dan Doğu’ya doğru sağlanıyor. Kuzey – Güney ekseninde de güçlü bir iletişim ağının kurulması gerekiyor. Türkiye merkez, önemli bir merkez. Böyle bir mukayeseli üstünlüğü var, kullanmak zorunda. Biz halkın günlük sorunlarını çözen projeleri açıkladık zaten: Emekliye iki maaş, çiftçiye 1,5 tl mazot, işsizlik, asgari ücret gibi… Ancak işsizlik asgari ücret gibi çözülmez. Zaman dilimine ihtiyaç var. Sloganı şöyle kurduk, “Üreten Türkiye”. Türkiye üretirse istihdam yaratır. Bu proje, “Üreten Türkiye” projesinin en önemli ayaklarından biridir. 2 milyon 200 bin kişiye istihdam yaratıyor bu proje. Bittiğinde bir yılda 147 milyar dolarlık ek katma değer yaratacak. Olağanüstü bir rakam. Kişibaşına gelir 33 bin doları buluyor. Bu 20 yıllık bir proje ama neden? Proje 2035’te olgunlaşacak. Ama önceden katma değer yaratacak. Siz alt yapıyı rehabilite ettikten sonra yabancılar gelecek orada fabrikalarını, depolarını kuracaklar, istihdam yaratacaklar. Bir de bunlar etap etap gelişen, birbirini tamamlayan projeler… Diyelim geldiniz fabrikayı kurdunuz, istihdam yaratıyorsunuz, ihiyaca göre yan tarafta başka bir şey yapabilirsiniz. Örneğin Teknopark. Teknopark’ı kurduğunuzda yurtdışındaki bir firma arge’sini oraya taşıyabilir. Kültür merkezleri, fuar merkezleri. Bu proje ile Anadolu’yu ayağa kaldırıyoruz. Önemli bir cazibe merkezi yaratıyoruz. İstanbul’un varoşlarını değil, bu cazibe merkezine ve etrafındaki 81 kente katma değer yaratacak bir nüve oluşturuyoruz, bölgesel dengesizlikleri kaldırıyoruz bir bakıma.”

Programınızda taşeronlaşırmayı sona erdirmek de var. Türkiye taşeron cenneti haline geldi. Taşeron sisteminin kaldırılmasının devlete ağır yük getireceği öne sürülüyor. Sizin değerlendirmeniz nedir?

Kamuda 800 bin taşeron işçi çalışıyor. Diyorlar ki, “Taşeron kalktığı zaman devlete yük olur”. Tam tersine devlet bundan avantaj sağlayacak. Devlet, parayı işçi yerine taşerona verirken yüzde 18 de devlet ödüyor. Taşeron kalktığında devlet işçiye doğrudan maaşını ödeyecek o kadar. Kaldı ki bugün daha acımasız uygulamalar var. Taşeron götürüp parayı işçinin banka hesabına yatırıyor ama sonra ondan 100 lirayı geri alıyor. Yani asgari ücretin altında çalıştırıyor. Bu uygulamaları tamamen kaldıracağız.

Peki ama CHP’li belediyelerde halen taşeron uygulaması var. Hükümet de bu konuda, ‘Siz kendiniz uyguluyorsunuz’ diye eleştiriyor sizi?

Belediyelerin norm kadro uygulaması var. Belediye başkanları norm kadro dışına çıkamazlar. Çıktıklarında suç işlemiş olurlar. Bu, belediyelerin uygulamaları ile değil, çıkarılacak bir yasayla çözülür.

Kaynak: Hüseyin Özay/Taraf Gazatesi

    :

    :

    :

    :

    "​"AKP gitmemek için her şeyi yapacak"" hakkında Tweetler

    DİĞER POLİTİKA HABERLERİ

    KARŞI VİDEO
    https://twitter.com/KarsiGazete