Kazanan ve kaybedenler klubü

26 Ocak 2015 - 17: 0
Ünlü ekonomist Robert Frank diyor ki kazananların her şeyi aldığı sistemde kaybedenler çok olur ve eşitlik bekleyemeyiz. Yeni Türkiye'nin sorunlarından biri de kazananlara ve kazanmaya olan güven. Kazanma ve kaybetmeye dayalı sistemlerin ülkeler, kurumlar ve bireyler için neden zararlı olduğunu anlatacağım.

Devlet sosyal demokrasilerde güvenlik ağları oluşturarak bireylerin kaybetmesini engeller. İşssizler, evsizler bu sistemde korunur. Kazananlar ile kaybedenler arasındaki fark gelir dağılımı sağlanarak dengelenir. Terbiye edilmemiş kapitalist sistemlerde ise rekabet kültürü kamçılanır. Kazananlar ve kaybedenler diye ayrılır halk. Kazananlar sermaye sahipleri, risk alanlar ve ticari kumarbazlar olur. Fakirler, işsizler, evsizler ise fırsatını yakalayıp zengin olamadıkları için kaybedenler diye damgalanır. ABD ile Kuzey Avrupa'daki sosyal güvenlik ağları, vergilendirme sistemleri ve ticari hayata dikkatle bakarsanız kazananlar-kaybedenler kültürü ile sosyal güvenlik kültürü arasındaki farkı anlarsınız. Birinci sistem sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan fakiri kaybeden, zengini ise kazanan olarak görürken, ikinci sistem fakirliği  toplumsal yaklaşımlarla çözülmesi gereken bir yapısal sorun olarak algılar. Maalesef ki Yeni Türkiye'de fakirlik ve zenginlik kazananlar-kaybedenler kültüründe olduğu gibi bir seçim olarak algılanıyor artık. Zenginliğin yüceltildiği sistemde,  fakirliğin kötü seçimlerden kaynaklandığının sanılması normaldir. Dolayısı ile gelir dağılımındaki adaletsizlik adaletsizlik olarak değil bireylerin kötü seçimlerinin neticesi olarak algılanıyor, kazananlar kaybedenler kültüründe.

Türkiye'de Turgut Özal'ın başbakanlık döneminde kazanma, kaybetme, fırsat kollama kültürü kamu kurumlarına girdi. O dönemle başlayan zenginliğin yüceltilmesi kültürü ticari girişimlerden ve özel sektörden kamu kurumlarına ve hayır kurumlarına kadar girdi.  Peki daha önceki kültür neydi? Kazanma ve kaybetme kültürünün gelmesi ile ne değişti? Kamu kurumlarının var oluş nedeni kaliteli, yaygın, adil ve eşit hizmet vermektir. Kazanma ve kaybetme kültürü kamu kurumlarının bu var oluş nedeni ile birkaç açıdan çelişir. Öncelikle hizmet takım çalışması, işbirliği gerektirir. Oysa kazanma ve kaybetme kavramları bireyi ön plana çıkartır. Özel sektörde bile kazanma ve kaybetme temelli sistemler, örneğin performans temelli ücretlendirme, yalnızca satış gibi rekabet ile ilerleyen alanlarda fayda sağlar. Özel sektörde dahi kazanma-kaybetme temelli sistemler çalışmaz, rekabet yerine işbirliği getiren alanlarda. Durum böyle iken kamu kurumlarında kazanma-kaybetme kültürünün rekabetçi ticaret yaklaşımın hizmet yaklaşımını eritip yok edeceğini görmek zor değil.

Kazanma kaybetme kültürünün sosyal ilişkilere de etkileri var. İnsan ilişkilerinde birliktelik, yoldaşlık, beraberlik yerini bireycilik, rekabetçilik ve fırsatçılığa bırakıyor. O kadar bireyci oluyoruz ki bize dokunmayan yılan bin yaşıyor. O kadar rekabetçiyiz ki kazanmak ne ve kimin pahasına olursa olsun en önemli amacımız. O kadar fırsatçıyız ki memur, esnaf, politikacıdan tutun eşiniz, kardeşiniz, sevgiliniz sırf kendi işini, kendi çıkarını biliyor ve gözetiyor artık. Kazananlar-kaybedenler klübünün yalnızlık cehenneminde kazananlar artık her şeyi alıyor. Benim aklıma gelen soru şu: bu düzen ne zamana kadar sürer? Biz kazanma kaybetme oyunlarından daha güzel oyunlar oynayabileceğimizi anlayana kadar.

    :

    :

    :

    :

    "Kazanan ve kaybedenler klubü" hakkında Tweetler
    YAZARIN DİĞER YAZILARI