Virane apartmanı

20 Nisan 2016 - 14:01
Atatürk, dinin bir vicdan işi olduğunu, dolayısıyla insanların inançsız olamayacağını, İslam’ın da en son ve en gelişmiş bir mantık dini olduğuna inanıyordu. Ancak tarih boyunca insanların dini iktidarları ve maddi menfaatleri için bir sömürü aracı haline getirdiklerini de biliyordu. Laik Cumhuriyet inşa edilirken, dinin bütün gerçekliği ile bilinmesi ve hiçbir kişisel yarara alet edilmemesi için şeytanın elinden kurtarılıp gerçek sahibi olan ‘vicdana’ teslim edilerek güvenceye alınması amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.
 
İslam coğrafyasında Muhammed İkbal’den Habip Burgiba’ya Müslüman liderlerin ve toplumların önemli bir kısmı, Atatürk’ü ve büyük eseri Laik Türkiye Cumhuriyetini kendilerine örnek aldı. Bir yere kadar başarılı olsalar da İngilizler petrol denizleri üzerinde yüzen bu geniş coğrafyayı parselleyerek her parseldeki ilkel kabileleri kendisine ajanlık etsinler diye örgütleyerek başa taşıdı. Bu yabanilerin Türkleri arkadan hançerlemesi, işte bu İngiliz oyununun sergilendiği günlere rastlar. O kadar çok sevmiş olmalılar ki yüz yıldır gösterimde bu oyun.
 
1969’dan beri üç yılda bir yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı liderler zirvesinin 13’üncüsü Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da yapıldı. Yoklama yapmasını dahi bilmediklerinden, elli altı mı elli yedi mi üyesinin olduğu netleşmeyen bu zirvenin favorisi ev sahibi olmasındandır belki de Tayyip Erdoğan’dı. Yalnız Erdoğan’ın her yerde alışkanlık haline getirdiği talimat yağdırmaktan, nasihat etmekten ibaret üslubu, örgütün varsa eğer bugüne kadar az buçuk itibarı, onu da sıfırladı, yerin dibine batırdı.
 
Daha önce ‘Dünya beşten büyüktür’ diyen Erdoğan, taraflardan birinde indirime giderek bu sefer ‘ümmet beşten büyüktür’ dedi. Dünyanın güvenliğinden sorumlu BM güvenlik konseyi beş daimi üyesinin kendisini hiç kaile almadığını biliyorduk lakin bu zirvenin de Erdoğan’ın söylemini önemsediğini pek söyleyemeyiz. Zaten çoğu Boğaz uykularındaydı. Uyumayanların da ihtimaldir ki birkaç günlüğüne geldikleri dünyanın en dişi kenti İstanbul’da yaşadıkları ve hayalini kurdukları yaşanacakların tuhaflıkları vardı kafalarında.
 
Dişi demişken aklımıza geldi, sahi bu kadar abullabut cengâverin arasında neden bir kadın yönetici yoktu? Tansu Çiller’in ayağını kaydırdılar, Benazir Butto’yu da uçurdular. İslam dininde kadının yeri yok mudur yoksa? Demek ki yok! E olsaydı, ilaç niyetine de olsa bir Müslüman kadın devlet veya hükümet başkanı toplantıda olurdu her halde!
 
Anadolu’da bir söz vardır, ‘Körlerle sağırlar, birbirini ağırlar’ der. Türkiye’de iktidarın beslemeleri ve borazan medyası ile diğer Müslüman ülkelerin cahil halkı bu zirvenin anlı şanlı olduğuna inandırıldığından, yırtınırcasına savunabilirler. Ancak dünyada az buçuk kafası çalışan herkes, İslam ülkelerinin sadece ekonomik siyasal ve kültürel değil her alanda bitik olduklarını, bütün bir toplum olarak yeryüzünde kanserli bir kambur olmanın ötesinde zerre kadar değeri olmadığını bilir.
 
Gelelim bunu daha iyi anlatacak ‘ümmetin beşten büyük olup olmadığı’ konusuna; Geçen gün iktisatçı ve politikacı Aptüllatif Şener’den dinledik, beşlerin en zengini ABD’nin yıllık milli geliri on yedi trilyon, en yoksulu Fransa’nın ise üç trilyon dolarmış. Peki, Türkiye dâhil bir buçuk milyar nüfusa sahip ümmetin yıllık milli geliri ne kadarmış dersiniz? Arap baharı adıyla Müslüman Kardeşler terörünün başladığı güne kadar üç trilyon dolarken, şimdi iki trilyon dolara gerilemiş. Yani ümmetin tamamı bir Fransa etmiyor.
 
Hem ümmet beşten büyükse, kopan gümbürtüde neden bu mübarek ümmet can havliyle çil yavrusu gibi dağılıp, o ‘beş’ dengesini var eden dünyanın kapılarını zorlamak için birbiriyle yarışıyor?
 
Ekonomik yapı, toplumların alt yapısıdır. Alt yapısı güçlü olan toplumların sosyal, kültürel, sanatsal ve felsefi alanlardaki üst yapısı da güçlü olur. Eğitimi, sağlığı, hukuku, güvenliği, insan hak ve özgürlüklerini vb her şeyi bu üst yapıya dâhil edebiliriz. İnsanca yaşamanın olabildiğince gelişmiş hali yani!
 
Hakkını teslim etmek gerekirse, Müslüman ülkelerin de Allah adına Allah’a inananları kesmede ve iç organlarını yemede, altı yaşındaki kız çocuklarla evlenmede, 21. yüzyılda kadını ancak develerinin statüsüne çıkarmada, hırsızlıkta, bilgisizlikte, kul hakkı yemede, halkını büyük aptesiyle aynı yerde yaşamaya mecbur eden yöneticilerinin, klozeti dahi altın olan azametli saraylarda gönül rahatlığıyla yaşamalarında üzerine yoktur. Bu minvaldeki daha birçok konu da bunların üst yapılarıdır. ‘Alt yapısı ne ki üst yapısı ne olsun’ da denebilir kestirmeden!
 
Büyüklük bunların hangisindedir? Veya bu işin neresindedir? Gerçi Erdoğan burada gerçeği ıskaladı galiba. Şayet, ‘en büyük Allah’tır’ diye düşünseydi, kimsenin havsalasına sığmayan bu yanlışı söylemeyebilirdi. Allah da belki İslam ülkeleri halklarına verdiği aklı kullanmalarını, indirdiği Kuran’ı kendilerine rehber edinmelerini nasip ederdi. Böylece Allah’a şirk koşan kral, şeyh, emir veya aynı tıynetteki devlet veya hükümet başkanlarına kulluk etmeyecek, dolayısıyla her alanda medeniyetin dışında kalmayacaklardı.
 
Adı liderler zirvesi fakat komşuların birbiriyle kavgalı olduğu bir apartman toplantısından veya yağmur duasına çıkanlardan farkı olmayan bu buluşmada, teröre karşı İslam ittifakı, Interpol benzeri bir İslam polis teşkilatı kurulması gibi saçma sapan öneriler sunuluyor. Akıl var izan var; gırtlağına kadar teröre batmış, terörü finanse eden, terörden beslenen bu vekalet devlet ve tiranlıkların terörü durdurmak istediğine, durdurabileceğine kim inanır? İslam ülkelerinin neredeyse tamamı zaten Interpol üyesidir. Terörü durdurmaya niyetleri varsa eğer Interpol ile işbirliğinde üzerine düşeni yapmaları yeterlidir.
 
Bunlarınki dostlar pazarda görsün hesabıdır. Yoksa ne deseler ne yapsalar da şahsi menfaatleri uğruna bunca zamandır bu topraklarda ellerine bulaştırdıkları bunca masum Müslüman’ın kanını temizleyemezler. Yalellileri din iman olsa da Türkiye ile İran’ı bir kenara koyun, çünkü biz İslam’ı da kültürümüzün önemli bir kısmını da İran’dan aldık. Diğerlerini alıp İsviçre’deki CERN tünelinde Büyük Hadronla çarpıştırın, bırakın Tanrı parçacığını, Peygamberin ahlâkının zerresini veya Kuran’ın bir harfini, aklın, vicdanın, insanlığın bir katresini dahi elde edemezsiniz.    
 
Canımızı acıtan nedir biliyor musunuz? Osmanlı ile birlikte iki yüz elli yıllık çaba sonucu vardığımız muasır medeniyet sınırından, özümüze ait olmayan takiyeci AKP iktidarının marifetiyle geri döndürülerek bu akılsızlar kulübüne girmeye zorlanmamız! Canımızın acısının yanında bu halimizden utanıyoruz da.
 
Hiç yakışıyor mu, kaç bin yıllık Türk Silahlı Kuvvetleri komutanının devlet kültürü olmayan bir çöl bedevisinin vekalet tahtının kenarında eğreti oturması?
 
Hiç yakışıyor mu, milli şuurun dünyadaki başat simgelerinden biri olan Türk bayrağının, milli şuuru olmayan, varlığımıza ve dirliğimize de hep kem gözle bakan, çöl kadar dingin fakat kral diye oturtulan bu adamın önünden bilmem kaçıncı sırada saygı geçişinde bulunması?
 
Peki ya bunların unutulması ve af edilmesi hiç olası mı?

    :

    :

    :

    :

    "Virane apartmanı" hakkında Tweetler
    YAZARIN DİĞER YAZILARI
    https://twitter.com/KarsiGazete