Risk artıyor

6 Nisan 2016 - 12:06
Türkiye ciddi anlamda çoklu güvenlik tehdidi altındadır.
 
Ülke bir bütün olarak bölgenin mülteci kampına döndü. Bu milyonların her biri ülkenin kimyasına uymayan yapısıyla serseri birer mayın gibidir. Her an ve her yerde ekonomik, sosyal, kültürel ve güvenlik yönünden vatandaşların huzurunu kaçırıp hayatlarını cehenneme çevirmektedirler. Ne kısa ne uzun vadede bunlarla ilgili bir düzenleme yapılmadığından Türkiye hem yakın hem uzun geleceğiyle risk altındadır.
 
Bu bile tek başına AB üyeliği ümidimizi boşa çıkaran bir nedendir.
 
Avrupa esterliğinden değil, gelecekte başına dert almak istemediği için bu mültecileri kabul etmeyerek üç kuruş sadaka karşılığında Türkiye’ye kakalıyor.
 
Türkiye kronik bir terör belasına çatmıştır. TBMM çatısı altında, ülkenin demokratik birikimi ve anayasal gücü sayesinde, insan hakları çerçevesi ve milli sınırlar içerisinde çok kolay üstesinden gelinebilecekken, iç politika malzemesi yapılmaktadır. AKP iktidara geldiğinde terör sıfıra indirgenmişti, oysa bugün uluslararası sorun haline getirilerek içinden çıkılamayacak duruma gelmiştir. Kurtken kuzu postuna bürünüp iktidar olan AKP, yedi Haziran yenilgisinden sonra sanki terör örgütleriyle anlaşmış gibi ülkede tam bir kaos ortamı yarattı. Artık bu ortamdan besleniyor AKP.
 
Bu atmosferde hangi izin kime ait olduğu kesinlikle anlaşılamamaktadır. Kimse önünü göremeyip ardına bakamamaktadır. Sözde herkese eşit uygulanması gereken yasalar sadece iktidara sahip olanların emellerine hizmet etmektedir. İktidar sahipleri, arzularıyla çelişen yasalara uymamaktadır.
 
Toplum başıboşluğa mecbur edilmekte sonra da bu başıboşluğun ancak diktatör bir yönetim tarafından zapturapt altına alınabileceğinin meşru zemini hazırlanmaktadır.    
 
Demokrasi, siyasal muhalefetin, toplumu oluşturan tüm dinamiklerin ve özellikle de basının ülkeyi yönetenleri özgürce eleştirebildiği düzendir. İyi kötü var olan demokrasimiz de maalesef bu iktidar döneminde tamamen tu kaka edildi.
 
AKP, MHP ve HDP’yi meclis dışında bırakıp tek başına rejimi değiştirebilecek çoğunluğu elde etmenin gayretindedir. Etnik milliyetçiliği bileyerek, aklını kullanamayan Kürtçüleri PKK’nın kucağına itmekte, Türkçüleri de kendi kucağındaki dincilere katmaya çalışmaktadır. Başından beri ‘taraf olmayan bertaraf olur’ politikası güderek kendinden yana olanlar ve olmayanlar arasında bölücülük yapmaktadır. Bütün bu uygulamalarla kendi hakemliğinde ve uzun vadede ekmeğine yağ sürecek bir iç çatışma ortamı hazırlamaktadır.
 
Demokrasilerde yeri olmayan etnik ve dine dayalı ayrıştırıcı söylemlerin gündemi bu kadar meşgul etmesi, hayra yorulacak bir alamet değildir. Allah korusun ama bunun sonu kıyamettir!
 
Fetihçi ve maceracı ruhundan olsa gerek, koruma ordusuyla birlikte gittiği dünyanın her bucağında Türkiye’deymiş gibi davranması, Erdoğan’ın diplomasideki beceriksizliğidir. Uluslararası ziyaretlerde yeri olmayan bu nezaketsizliklerden ötürü rezil rüsva olan ne yazık ki Türkiye’nin adıdır.
 
Kimse bütün dünyayı aptal sanmasın. Zira baştan sona tavırlarıyla Erdoğan’ın dünyanın en güvenilmez devlet adamı olduğunu AKP’lilerin dışında herkes biliyor ve ona göre tavrını belirliyor. Örneğin bu aşamadaki en büyük endişe Amerika’nın tavrıdır; İktidarda kalma telaşındaki Erdoğan’ın önüne, ülkemize ağır bedeller ödetecek bir fatura koymuş olabileceği endişesidir bizimkisi. Bunu, sırf iktidarda kalma pahasına Türk milletinden ve TBMM’den gizli Oslo ile Kandil’de PKK’yla yaptıkları entrikalardan biliyoruz.
 
Ekonomide kurumsal işletmeciliğini iktidarın baskılarından korumak için iktidar sahiplerine yalakalık yaparak kendini kurtarmak ahlâksızlıktır. Ülkeyi belirsizliğe sürükleyen iktidar, herkese olduğu kadar Türk iş dünyasına da ha bire korku pompalamaktadır. İşçiyi emekçiyi insanlık dışı uygulamalara maruz bırakmakta, işvereni de aynı ölçüde insanlık değerlerinden uzaklaştırmaktadır.
 
Dış borç stoku milli gelirin on dört yıl öncekisi olan yüzde elli altıya dayanmış. Yani sıfıra sıfır elde var sıfır! Yani AKP iktidarı on dört yıl boyunca sadece göz boyamış, havanda su dövmüştür. Yani ekonomi baş aşağı! Daha da garibi daha da acı olanı mı desek; Cumhuriyet tarihinin ekonomideki en düşük büyüme hızının AKP döneminde olması ve halkın, bunların sözde ‘hizmet etme’ ve ‘ekonomide büyüme ninnilerine’ kulak kabartmasıdır.   
 
Hizmet adı altında kendisine ve yakınlarına rant sağlayan şehir merkezlerine dikilen gökdelenlerde halk oturmuyor. Çok daha az harcamalarla, iyileştirildiğinde mevcutları yeterli gelecekken, doğayı da yok ederek yapılan otoban ve havaalanlarında da halk ne gidebiliyor ne de uçabiliyor.
 
Binlerce yıllık Türk devlet geleneğinde, o da devlet erkinin bulaştığı kara para işi yalnız AKP iktidarında görüldü. Ekonomideki bu kökten kurumayı görmemek, korkuyu bekleyen herkes açısından bir başka ahlâksızlıktır.
 
Ülkenin kötüye gidiş serüvenini anlatmakla bitiremeyiz. Bu etnik ve dini ayrışmalar, bu vicdanlardaki bölünmeler, bu ekilen kin ve nefret tohumları ve bunların doğurduğu düşmanlıklar, bu korkular ve bu ölümler, bu kan ve bu gözyaşı… Güzellik adına ne varsa her şeyin unutturulmaya ve toplumun topyekûn pespayeleştirilmeye çalışılması…           
 
Bütün bunlar ne için? Sebebi kim bunların? Hak ediyor muyuz ki bütün bunları?
 
Dünyanın önde gelen düşün, bilim ve siyaset insanları, “Eskiden Türkiye konusunda iyimserdik ama şimdi endişeliyiz. Ülkeye bölge riski taşıması pahasına başkanlık sisteminin getirilmesi konusunda ısrar etmenize değer mi?” diyorlar. Bunu, yabancılardan önce bütün bu çürümüşlükleri yaşayan ve bu tehlikeli risk ile bizatihi karşı karşıya olan bizim görmemiz ve söylememiz gerekmez miydi?
 
Güzelim memleket elden giderken Erdoğan’ın önceliği başkan olmak! Şehit tabutlarına ve bir bütün olarak memleketin insan kaynakları zayiatına bakınca, ülkenin yönetilemediği bir fetret devrinden geçtiğini görmemek için hakikaten de kör olmak gerekiyor!
 
Sahiden, Tayyip Erdoğan’ın başkan olma ihtirası uğruna Iraklaşırsak, Suriyeleşirsek, yazık olmayı da geçtik, ‘ayıp’ olmaz mı bize?
 
Hani cihanşümul Selçuklunun, Osmanlının mirası ve medeni dünyanın en saygın üyelerinden demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetiydik?
 
Madem öyle hadi bakalım; bu riski bertaraf etmek için, “Kendini Tanrı katına çıkaran çılgınlardan taraf olmaktansa tüm benliğimizle Orta Asya’dan, Sümer’den gelen değerlerimizi bu güne taşıyanlardan ve Türkiye Cumhuriyetini bu mirasa taç edenlerden yana olup ülkemizi yayılmacılarla içerdeki işbirlikçilerinin ihtiraslarına heba etmeyeceğimizi” haykıralım!

    :

    :

    :

    :

    "Risk artıyor" hakkında Tweetler
    YAZARIN DİĞER YAZILARI
    https://twitter.com/KarsiGazete