Koru’nun bu isteği Erdoğan’ı öfkeden çıldırtacak

11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yakınlığı ile bilinen Haber Türk gazetesi yazarı Fehmi Koru, Erdoğan'a 'sarayı iade et' dedi.
11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yakınlığı ile bilinen Haber Türk gazetesi yazarı Fehmi Koru, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ankara Beştepe’de başbakanlık için yapılan ama kendisinin oturduğu Sarayı kendiliğinden iade etmesi gerektiğini söyledi.

Koru, koalisyon pazarlıklarında ele alınacak bu konu nedeniyle Erdoğan’ın rencide olamamak için kendiliğinden adım atması gerektiğini ve bu bunun bir geri adım olmadığını belirtti.

Fehmi Koru, AKP’den güçlü bir çağrı gelmesi halinde 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yeniden partiye dönebileceğini dile getirdi. AKP’nin gerileyişini ANAP’ın düşüşüne benzeten koru Meclis’in yapacağı işlerden birinin de yolsuzluk dosyaları olacağını ifade etti.

Cumhuriyet gazetesinden Selin Ongun, Fehmi Koru ile son siyasi gelişmeler üzerine söyleşi yaptı. Ongun’un röportajı şöyle:

Gül siyasete partiden ancak kuvvetli çağrı olursa döner

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile olan dostluğu 1970’li yılların Milli Türk Talebe Birliği’ne dayanan Habertürk Gazetesi yazarı Fehmi Koru ile söyleşirken kadrajı Gül’ün 12 yıl başdanışmanlığını yapan Ahmet Sever’in Gül’lü yılları anlattığı kitabıyla sınırlı tutmadık. Tahmin ve duyumlarına kulak verilen bir gazeteci olan Koru’ya Ankara sakinlerinin koalisyon adımlarını ve ufuktaki manzarayı da sorduk.

“Ahmet Sever’in yeni kitaplarıyla da karşılaşmak mümkün”

– Ahmet Sever’in kitabını siz nasıl buldunuz?


Bir gazetecinin önce Başbakan’ken ardından Cumhurbaşkanlığı’ndayken Abdullah Gül ile geçirdiği 12 yılın tanıklığını yazmasını elbette önemsiyorum. Kitabına aldığı tanıklıkları herhalde sadece bir bölümdür. Önümüzdeki günlerde Ahmet Sever’in yeni kitaplarıyla da karşılaşmak mümkün olabilir diye düşünüyorum. Ülkemizin kritik bir dönemine önemli ve değerli bir tanıklık bu kitap.

– Ahmet Sever’in yansıttığı Gül yakın hukukunuz olan Gül’e ne kadar benziyor?

Abdullah Gül’den çok Ahmet Sever’in tercihleri, Sever’in kişiliğinin yansıması var kitapta bence. Ahmet Sever saygı duyduğu, muhtemelen devlet adamlığına ve kişiliğine hayran olduğu bir insanı anlatıyor. Dolayısıyla onun bu özelliklerini fazlaca vurguluyor.

– Diğer yandan AK Parti muhitinde kitabın “Gül’e zarar verdiği” de söylendi. Mesela Mehmet Barlas, “Bu kitapla Gül bozuk para gibi harcanmakta” yorumunu yapmıştı.

Yazabilirler, herkes bir şey yazabilir. Ağzı olan konuşuyor, dedim ben de.

“Gül’ün her şeyi imzalamadığını en başta Tayyip Erdoğan biliyor”

– Kitaptaki portre AK Parti’li olmayan çevrelerde, “Gül’ün hükümetin tasarruflarıyla ilgili rahatsızlıkları var. Üzüntü duyuyor fakat tayin edici müdahalesi yok” şeklinde karşılık buldu. Katılır mısınız?

Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı görevi boyunca hükümetle ilişkilerini hep iyi tutma gayreti içinde oldu. Bu doğru. Kaldı ki bunu kendisi de her fırsatta ifade etti. “Ben bu parti tarafından seçildim, buradan ayrılınca da gideceğim adres orası” diye hep uyardı. Dolayısıyla hükümetle ya da o dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’la çatışma niyetiyle Cumhurbaşkanlığı yapmış biri değil. Ancak “Abdullah Gül önüne getirilen her şeyi imzaladı, hiç itiraz etmedi, itiraz etse de kaale alınmadı” gibi bir zan yanıltıcı olur. Bunun böyle olmadığını en başta o süreçte Başbakan olan Sayın Erdoğan ve o günün ilgili bakanları biliyor. İmzalama safhasının da dışında, daha henüz Meclis’te Genel Kurul’a inmemiş, komisyonlarda görüşülmekte olan kimi yasalara “Bunu böyle çıkartırsanız asla onaylamam” dediği için vazgeçilmiş, en az 10 yasa var.

– Fakat hafızalardaki en kritik “onaylardan” biri Gül’ün internet yasasının altındaki imzası örneğin.

O süreçte defalarca bu yasanın mahsurlarını, getireceği yasakları yazılarına yansıtan biri olarak yakından izlediğim olayı paylaşayım. İnternet yasası Meclis’te görüşülürken Abdullah Gül, hukuken sakıncalı bulunan kısımları 14 maddeyle raporlaştırdı. Bakanla oturdular, o 14 maddenin değiştirilmesi üzerinde bir mutabakat sağladılar. Ancak yasa aceleyle, herkesten habersiz olarak Meclis’ten geçti. Yasa önüne geldiğinde mahsurların değiştirilmesini istedi. Bakan da yeni bir torba yasa içerisine o değişikliklerin konulacağı sözünü verdi. Onlar konuldu da.

– Tam bu noktada “Gül hep idareci davrandı, kuvvetli hayır demedi” görüşü var.

Evet yasayı reddedebilirdi. Fakat unutulan bir nokta var. Yasayı reddederseniz hükümet aynı maddeleri aynen geçirir ise yasa ikinci kez köşke geldiğinde Cumhurbaşkanı’nın onu reddetme hakkı yok. Anayasadaki düzenleme Cumhurbaşkanı’na sadece bir kez veto hakkı veriyor. Dolayısıyla Abdullah Gül pek çok yasada “dolaylı kabulleri” uyguladı. Çabaları sonucu düzeltilmiş olsa bile “internet yasasını onaylayan Cumhurbaşkanı” olarak da kayıtlara geçmiş oldu maalesef.

“Gül’ün Ahmet Sever’in kitabını okuduğunu zannetmiyorum”

– Bu kitap, Abdullah Gül’ü kendi tabanında “Abdüllatif Şener’leştirir” mi?

Abdullah Gül, AK Parti tabanı denilen kitlede çok saygı gören, önemli bir isim. Bu, günlük tartışmaların değiştiremeyeceği bir gerçek. Diğer yandan şunu kayda geçirmekte yarar var. Kitapla ilgili tartışmaların gittiği yön onu mutlu etmemiştir. Nitekim açıklamasıyla bunu ifade etti. Abdullah Gül’ün en hassas olduğu konu kendi çevresi olarak gördüğü, yetiştiği siyaseti hareketin içinde yanlış anlaşılmaktır.

– Bu kitabı yayımlanmadan evvel okuduğunu biliyoruz. Yılların siyasetçisi olarak böyle bir kitapla bu tip yorumların çıkacağını öngörüyor olmalı?

Ben okuduğunu zannetmiyorum.

– Okuduğunu Ahmet Sever söyledi.


Benim bildiğim kadarıyla kendisine getirilen metne şöyle bir bakmıştır. Düzeltmeye gidecek herhangi bir ciddi okuma yaptığını zannetmiyorum. Kitapla ilgili olarak kendisinin benimle paylaştığını söyleyeyim. Ne “Şu doğru değil, bu doğru” tarzında herhangi bir düzeltme yapmış, ne de bu tip düzeltmelere fırsat verecek şekilde kitabın ayrıntılarıyla ilgilenmiş. Böyle anlaşılabilecek olanları fark eder düzeltirdi yoksa. Sanıyorum Ahmet Sever kitabın müsveddesini bırakmış, Gül’ün de okuduğunu varsayıyor. Ben Abdullah Gül’ün bana söylediğini de nakledeyim. “Ben şu anda benimle hiçbir irtibatı olmayan bağımsız bir gazetecinin benimle birlikte yaşadığı yılları yazdığı bir kitabı ‘bu doğru değil, bu doğru’ diye düzeltmeye kalkarsam o onun kitabı değil benim kitabım olurdu. Dolayısıyla hiçbir noktasına o şekilde yaklaşmadım” dedi.

– Yani çıkartma, düzeltme vs. yaptırmamış mı?

Çıkartma yaptırdı mı; onu bilmiyorum. Fakat Ahmet Sever’in kitabı yazma sürecinde birkaç kez kendisiyle görüşme ihtiyacı olduğunu, hafızasındaki ya da notlarındaki tereddüt ettiği konuları ona danışarak yazdığını biliyorum. Sever’in tereddüt ettiği noktalarda düzeltmeler yapılmış. Ama yazılı hale getirildikten sonra bir müdahalesi olduğunu zannetmiyorum.

“Erdoğan ile Gül kitabı konuşmamıştır bile”

– Erdoğan ile Gül arasında bu kitap “geçiştirilebilir” mi?


Konuşmamışlardır bile diye düşünüyorum. Biliyorsunuz daha önce Ahmet Sever’in bir çıkışı olmuştu. Ruşen Çakır’a verdiği söyleşiden söz ediyorum. Orada açık biçimde güncel siyasetin kahramanlarını rahatsız edecek unsurlar vardı. Rahatsız olabileceklerden biri de bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’dı. O ne yaptı; hiçbir cevap vermedi. Onun adına başkaları cevap verdi. Hatırlayacaksınız, “Bu görüşler Cumhurbaşkanı Gül’ün değil, onun danışmanının fikirleridir” demişlerdi.

– Ama kitaptan öğreniyoruz ki, Erdoğan Gül’den danışmanını işten çıkarmasını istiyor.

O dönemde hem Gül hem Sever ile görüşüyordum. Ne Gül’den ne de Sever’den Ahmet Sever’in görevinden atılmasıyla ilgili bir telkinin geldiğini duymadım. Ahmet Sever bunu başka kaynaklardan duymuş olabilir.

– Gül’ün Erdoğan’a “Ben konuşsam daha mı iyi olurdu” yanıtını verdiğini de okuyoruz kitapta. Gül bu kitabı okudu nihayetinde. Ve yalanlamadı, değil mi?

Az önce de söyledim, benim bildiğim Gül’ün kitabı “Burada bunu demişim, bu yanlış, bu doğru” mahiyetinde okumadığı, hangi konuların işlendiğine baktığı. Zaten kendisinin yaptığı açıklama da bunu ortaya koyuyor.

– Bir cumhurbaşkanı siyasette böyle kütlesi olabilecek bir kitap önüne geldiğinde “şöyle bir bakıp” mı davranır? Siz kıdemli bir gazeteci olarak buna ikna oluyor musunuz?

Oluyorum. Sebebi de çok açık. Eğer Abdullah Gül bu kitabı baştan sona okumuş ve bunun kendisinden alıntılar da dahil olmak üzere yayımlanmasına onay vermişse o zaman Abdullah Gül çok saf, politikanın içerisinde boşuna vakit geçirmiş bir insan olur. Bu kitabın nasıl bir hava yaratacağını öngörebilecek zekada bir politikacıdır Abdullah Gül. Ben o sebeple diyorum ki, bunu okumuş olması mümkün değil. Bu kitap kendisine müsvedde olarak verilmiş, bu besbelli. O müsveddeye de bakarak konuları görmüş besbelli. Ama mesela Ahmet Sever’in görevinden atılması konusundaki telkin kısmını gördüğünü zannetmiyorum. Görmüş ve düzeltme yapma gereği duymamış ise o zaman Ahmet Sever öyle bir izlenim almıştır, bunu da kayda geçirmiştir.

– Kitap seçimin hemen ertesinde yayımlanınca şunu söyleyenler oldu: “Düğmeye basıldı, Gül devreye giriyor, bu kitap da onun bir parçası.” Fikriniz nedir?

Gül’ün “yanlış anlaşılabileceği” ya da “etki edebileceği” endişesi ile kitabın seçimden önce yayımlanmamasını rica ettiğini biliyoruz. Peki seçim öncesinde yayımlansaydı ne denecekti?

“Gül’ün partinin başına geçerim, yeniden başbakan olurum, gibi bir derdi yok”

– Ya şu kısım: “Doğan Grubu kitabın arkasında, Gül’ü sahaya sürecek siyasi mühendislikte bir merdiven bu kitap?”


Seçimden önce AK Parti karşısına hep siyasetçi olmayan bir rakip koyuyor. Bu kez o rakip Doğan Medya Grubu’ydu. Seçimden sonra da bunun devam etmesini talihsizlik olarak görüyorum. Bence bu tip tartışmaların bir temeli yok. Daha iyi anlaşılması için Abdullah Gül portresinin şu yönünü belirtmekte yarar var: Bu insanın bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış bir insan olduğunu unutuyoruz. Abdullah Gül’ün gelecek ile ilgili herhangi bir hesabı yok. “Partinin başına geçerim, yeniden başbakan olurum” gibi bir derdi yok. Onun hiçbir zaman böyle bir niyetinin olmadığını bildiğim için bu tartışmaları ciddiye almıyorum.

– Yakın süreçte siyasette Gül’ü görecek miyiz?

Bence küçük harfle başlayan siyasetin içerisinde olmayacak hiçbir zaman.

– Ne demek bu?

Kendiliğinden “Genel başkan olacağım, başbakanlığı elde edeceğim” gibi bir çabanın, böyle bir mücadelenin içinde Abdullah Gül’ü hiçbir zaman görmeyeceğiz. Abdullah Gül’ün yeniden siyasete dönmesi ancak AK Parti’nin ona ihtiyaç duyduğunu en belirgin ve kuvvetli şekilde ifade etmesi ile olur. Şu andaki halinden çok mutlu. Kendi adıyla bir vakıf kurdu. Orada Türkiye ile fikirlerini herkesle paylaşabileceği bir zemin yaratmaya çalışıyor. Sadece Türkiye değil yurtdışından da fikirlerine başvurmak isteyenlere o vakıfla hizmet sunacak. Neticede bundan sonra Abdullah Gül adını fikirlerini açıklarken daha sık işiteceğiz.

“Gül ancak partiden kuvvetli bir çağrı olursa siyasete döner”

– Parti kurmaylarından “Gül’ün dönmesini istiyoruz” çağrısı gelir ise?


Böyle bir şey olursa, ancak o zaman geri döner. “Ahmet Davutoğlu’nun karşısına çıkayım” gibi bir hevesi yok. Partinin başarılı olması en büyük temennisi. Seçim sonrasında, kitap yayımlanmadan hem Başbakan hem Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünü biliyoruz. Ne görüşmüş; “Aman hükümet dışı kalmayın, AK Parti mutlaka koalisyonda bulunsun” diyor. O makamda gözü olsa o makamların sahiplerine bunları neden söylesin? Kurtarıcı olarak siyasete geri dönmenin planlarını yapar aksini düşünen biri.

“Gül’ün de Erdoğan yerine başkasını tercih ettiği noktalar olmuştur”

– “Erdoğan Gül’ü oyun dışı bırakmak için elinden geleni yapmış. Meğer kardeş değillermiş” algısı için ne diyorsunuz?


Zaten kardeş değil, siyasette yol arkadaşıydılar. Burada en çarpıcı nokta kongrenin Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılacağı tarihin bir gün öncesine alınması. Her şey herkesin gözünün önünde oldu. Tayyip Erdoğan, başbakanlık ve parti genel başkanlığını Abdullah Gül’e değil başka bir kardeşine uygun görüyor. Aralarındaki ilişki biçimini anlatmak için söylemek gerek. Bunun tersinin yaşandığını da tahmin ederim. Abdullah Gül’ün Tayyip Erdoğan yerine bir başkasını tercih ettiği noktalar da olmuştur. Bu insanların yol arkadaşlıklarının siyasetin içinde olduğu gözardı ediliyor. Bugün vefatı dolayısıyla kendisini değerlendirdiğimiz Süleyman Demirel de bir siyasetçiydi. Demirel ile Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün siyasetçilikte çok farklı olduklarını düşünmeyin. Neticede siyaset yapıyor bu insanlar.

“AK Parti’de intifada olmaz, Hayrünnisa Hanım gibi tek tük insanlar çıkabilir”

– O meşhur deyimle, parti içinde intifada var mı?


Bugüne dek süren tabloya baktığımızda AK Parti’deki ilişki tarzları bir intifadaya yol açacak şekilde değil. AK Parti’de öyle bir intifada olmaz. Ancak Hayrünnisa Hanım gibi hakikaten çok kızdığı olayları ifade etme tarzı olarak onu benimsemiş tek tük insanlar çıkabilir.

– “AK Parti içinde üç akım var: Erdoğancılar, Gülcüler, birazcık da Davutoğlucular.” Bu doğru bir analiz mi?

Bence çok yanlış bir analiz. Partinin neredeyse bütününe yansıyan bir Erdoğan var. Bununla birlikte, “Gül de bizimle olmalı” diyen yine bütün bir AK Parti var.

– Var mı?

Gül’ün herhangi bir biçimde partide aktif olmasını çok istiyorlar. Şimdi bence hepsi, “Gül bizimle olsun” diyor. Kaldı ki bu görüş, kısa süre önce anketlerde de görüldü. Ancak Gül’ü potansiyel rakip olarak görenler, “Gül olmasın” diyebilir. Onun dışındaki herkes parti içindeki varlığından mutlu olacaktır.

“Davutoğlu’na teşkilat baskısı var”

– Ahmet Davutoğlu seçimden sonraki ilk açıklamasında “Sistem değişmediğine göre, artık taşların yerine oturtulması lazım” demişti. Takibinde ise “Erdoğan bizim kırmızı çizgimizdir. Cumhurbaşkanlığı’nı hedef alan bizi hedef alır” dedi. Davutoğlu sahiden böyle mi düşünüyor yoksa bu değişiklik mahalle baskısından mı?

Mahalle değil teşkilat baskısı vardır. AK Parti Tayyip Erdoğan’la birlikte tarif edilen bir siyasi kuruluş. Dolayısıyla teşkilatı ya da yakın siyasi arkadaşları “Bu üslup böyle olsa daha iyi olur” diye uyarmış olabilirler.

Fehmi Koru’dan ‘Gül’ü savaşa sürdü’ eleştirisine yanıt

– “Erdoğan AK Saray’dan ayrılıp Çankaya Köşkü’ne gitmeli, kongre de erkene alınmalı” çağrınızın ardından hakkınızda “Nazlı Ilıcak’ın erkek versiyonu”, “Birileri pusuya yatmış”, “AK Parti’yi ele geçirmek isteyenlerin sözcüsü” gibi ifadeler kullanıldı. Bunların sizdeki yeri nedir?

Bunlar seçim sonrası telaş içinde söylenen sözler. Bunları söyleyen arkadaşlar kendilerinde bu sözleri söyleme hakkını görüyorlar ise ben de o itiraz ettikleri konuları yazma hakkını kendimde görüyorum. Ben bildiğimi ve öngörümü yazıyorum. Saray başbakanlık olarak yapıldı. Tayyip Bey Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 52 oy olunca, başkanlık sistemi olabilir gibi bir hisse kapıldı. Bunu zorlayan bir seçim kampanyası yürüttü. Sonuç ortada. 258 vekili olan, ancak koalisyonla hükümet olabilecek bir resim var önümüzde. Başkanlık sistemini seçmen gündemden kaldırdı. Madem orası artık bir başkanın sarayı olmayacak o halde Tayyip Bey kendini başkan değil normal bir cumhurbaşkanı olarak düşünmeli. Cumhurbaşkanı’nın yeri de Çankaya. Bu birinci nokta. İkinci nokta da şöyle: Koalisyon görüşmelerinde bir pazarlık süreciyle hükümet oluşacak. AK Parti koalisyonda olmak istiyor ise diğer partilerin birinci gündeminde sarayın olduğunu fark ediyor olmalı. Tayyip Erdoğan pazarlık konusu olmadan kendiliğinden saraydan Çankaya Köşkü’ne çıkarak bunu hayata geçirmeli.

 

    :

    :

    :

    :

    "Koru’nun bu isteği Erdoğan’ı öfkeden çıldırtacak" hakkında Tweetler

    DİĞER MEDYA HABERLERİ

    KARŞI VİDEO
    https://twitter.com/KarsiGazete