Erdoğan kendi kendisini tüketti

Radikal Gazetesi yazarı Cengiz Çandar seçimlere çok kısa bir süre kala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı analiz eden bir yazı kaleme aldı.
İşte Cengiz Çandar’ın dikkat çeken o yazısı:

7 Haziran günü, genel seçimler değil, cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılsaydı,  Erdoğan, son haftalarda ve özellikle son birkaç gün içinde ortaya koyduğu performans ile, mümkün değil, cumhurbaşkanı seçilemezdi.

Seçimlere, çok insan için Türkiye’nin “kader seçimi” olarak görülen 7 Haziran’a üç gün kadar bir süre kaldı. Bir haftanın yarısı kadar bir süre içinde, seçimlerin nasıl bir sonuç vereceğini öğrenebileceğiz.

ERDOĞAN KENDİ KENDİSİNİ TÜKETTİ

Ama 7 Haziran seçimi, ne sonuç verecek olursa olsun, şimdiden belli olan bir sonuç var:

Tayyip Erdoğan, seçilmesinin üzerinden bir yıl bile geçmeden, kendisinin ve cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığını ortadan kaldırmış, bir anlamda kendi kendisini tüketmiştir!

7 Haziran günü, genel seçimler değil, cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılsaydı, Tayyip Erdoğan, son haftalarda ve özellikle son birkaç gün içinde ortaya koyduğu performans ile, mümkün değil, cumhurbaşkanı seçilemezdi.

Tayyip Erdoğan’ın her zaman AKP’den daha fazla oyu olduğu kanaati kamuoyunda egemen olmuştur. Gerçekten de, AKP hiçbir vakit, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında elde ettiği yüzde 52 oy oranını bulamamıştır.

Ne var ki, bu kez, AKP’nin “tek başına hükümet kuracak” çoğunluğu bile elde edebilmesi kuşkulu hale gelen bu seçimdeki büyük oy kaybının başlıca sorumlusu olarak Tayyip Erdoğan görülüyor.

DAVUTOĞLU’NU “SİYASETÇİ KARİKATÜRÜ”NE DÖNÜŞTÜRDÜ

Tayyip Erdoğan, kendisiyle birlikte AKP’yi de aşağı çekiyor. Kendisini ve Ahmet Davutoğlu’nu birlikte aşağı çekiyor. Bundan birkaç yıl öncesinde, parlak bir akademisyen profili çizen, kendisiyle aynı görüşte olmayanların bile asgarî ölçüde saygı gösterdiği Ahmet Davutoğlu, Erdoğan tarafından “kişiliksizleştirilmesi” sonucunda, Erdoğan’ı taklit ederek, kendisini Erdoğan ile eşitleme çabasına beceriksizce sokarak ve gülünçleştirerek, her geçen gün hem güç hem de saygınlık kaybeden bir “siyasetçi karikatürü”ne dönüşmüştür.

Bu durumdaki bir AKP’nin Haziran güneşi altındaki bir dondurma gibi erimeye yüz tutması kaçınılmazdı.

Hile ve provokasyon dışında, AKP’nin 7 Haziran sandıklarında başaşağı gidişini durdurabilecek bir “büyü” yoktur.

7 Haziran’da ya da 7 Haziran’a birkaç gün kala, bunlara başvurulacak mı, göreceğiz.

Ama sonuç ne olursa olsun, 7 Haziran seçimlerinden sonra şu soru geçerliliğini koruyacaktır:

Türkiye halkının ortak paydası olamayan ve 7 Haziran’da kendi cumhurbaşkanlığını oylatsa seçilemeyecek birisinin,

“Cumhurbaşkanlığı makamına saygının yitirilmiş” olduğu bir dönemin ardından, Türkiye’ye “Başkanlık Sistemi”ni getirebilmesi mümkün müdür?

CUMHURBAŞKANLIĞI BİLE TARTIŞILIR OLDU

Bırakın “Başkanlık Sistemi” getirebilmeyi, Tayyip Erdoğan, son günlerde söyledikleri ve yaptıklarıyla cumhurbaşkanlığını bile tartışılır kılmıştır.

Kendisini protesto eden kadınlar için şu sözleri bir cumhurbaşkanı nasıl söyler:

“Affedersiniz edebim müsaade etmiyor. Sırtlarını dönerek işaret yapıyorlar. Şimdi ne anlama geldiği belli de, tabii edebimiz müsaade etmez”

Bu dili kullanabilen bir cumhurbaşkanına kim saygı duyar?

Bir cumhurbaşkanı, ülkesinin ana muhalafet partisi liderini cumhurbaşkanlığına davet etmesi karşılığında aldığı, “Senin kaçak sarayına gelmem” cevabına muhatap olduğunda, saygınlığı kalır mı?

Bir cumhurbaşkanı, ülkesinin ana muhalefet partisinin genel başkanı ile, “sarayının klozet kapakları” nedeniyle mahkemelik olur mu? Ana muhalefet partisi genel başkanını 100 bin lira tazminat talebiyle mahkemeye verir mi?

Bir cumhurbaşkanı, ülkesinin bir partisinin genel başkanı için, onun saz çalıp türkü söylemesini kastederek, “bar sanatçısı” ifadesini kullanır mı?

Bir cumhurbaşkanı, bu tür polemiklerle üzerine gittiği siyasi parti liderinin “Biz hiç değilse ne çaldığımızı söylüyoruz; o söyleyebiliyor mu?” sözlerine kendisini muhatap eder mi?

Bir cumhurbaşkanı, bir parti lideri ile argo sözcükler kullanarak bir polemiğe nasıl girmezse, makamının saygınlığı gereği, bir gazete genel yayın yönetmeniyle de asla girmez.

DEMİRTAŞ KARŞISINDA ALTTA KALIRSA

Hele bir de, Selahattin Demirtaş karşısında olduğu gibi, altta kalırsa…

Can Dündar’a yönelik ağır ithamlarda bulundu. Can Dündar’ın yaptığı gazetecilik karşısında, “onun peşini bırakmayacağım” tehdidini savurdu.

Bir cumhurbaşkanı, ülkesinin bir gazetesinin genel yayın yönetmeni ile, böyle bir dille didişmeye girer mi?

Can Dündar ise, Tayyip Erdoğan’a cevaplandırılmak üzere 20 soru yöneltmişti. Gayet mantıklı 20 soru… Erdoğan’ın , buna karşılığı Can Dündar için “suç duyurusu”nda bulunmak oldu. Öyle ki, Dündar’ın iki kez müebbet yemesini ve ayrıca 42 yıl hapis cezası almasını istiyor.

Bu demektir ki, Can Dündar’a karşı giriştiği polemiği de kaybetti.

Can Dündar için, başkalarına “gözdağı” teşkil edecek şekilde iki müebbet ve 42 yıl hapis cezası istenmesiyle, cumhurbaşkanlığı makamının itibarı kurtulmaz. Cumhurbaşkanlığının yiten saygınlığı geri gelmez.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...

    :

    :

    :

    :

    "Erdoğan kendi kendisini tüketti" hakkında Tweetler

    DİĞER MEDYA HABERLERİ

    KARŞI VİDEO
    https://twitter.com/KarsiGazete