Elif Key: Birine hırsız ya da katil durduk yere denmez

Bize iki çay söyle adlı kitabı için okurlarıyla bir araya gelen Yazar Elif Key, kitabı perspektifinde Türkiye gündemine dair sorduğumuz soruları cevapladı.
Ayşegül KASAP | RÖPORTAJ | KARŞI GAZETE

Uzun süredir bir kitabı böyle yaşayarak okuduğumu hatırlamıyorum. Kitabın içinde, olayların merkezinde… Kahkaha da atıyorsunuz, ağlıyorsunuz da… Durağan kaldığım bir anı hatırlamıyorum. 

Bir tek ben mi böyle hissediyorum diye kitaptan birkaç yeri arkadaşlara okuyorum, onlar da benzer tepkiler veriyorlar. 

Benim okurken, onların ise dinlerken tadı damağında kalan bir kitap, 'Bize iki çay söyle'.

Damağımızda, zihinlerimizde, ufkumuzda ve hayallerimizde enfes bir tat bırakan kalemin sahibi Elif Key New York’ta yaşıyor. 

Okurlarıyla buluşmak için İstanbul’da olduğunu öğrenir öğrenmez soluğu imza gününde aldık. Samimi, içten, doğal ve 'cool' olan Key bizi kırmayarak sorularımızı cevapladı.

İşte Elif Key ile yaptığımız o röportaj…

Medya kapsamında bir metafor olarak değerlendirecek olursak,  sizce günümüzün ‘Sakallı bebekleri’ kimler?

Sakallı Bebek bizim küçüklüğümüzde gündemi değiştirmişti. Ya da belki de sadece bizim fakir gündemimizi değiştirmişti! Çocuktuk ve her an toprağın altından ya da denizden o çıkacak sanıyorduk. Şimdi gündemi değiştirmek için badem bıyıklı olmak yeterli! Sakala da bebeğe de ihtiyaç yok. 

Kitapta bir yerde ‘Allah cezanı verecek Türkiye, verir de’ demişsiniz. Gezi direnişinden bu yana Türkiye’de bırakın her günü, her saat başı ayrı bir skandalla sarsılıyoruz. Günahlarının bedelini mi ödüyor sizce Türkiye?

Gezi’den bu yana daha çok acı yaşıyor değiliz. Sadece farkındalığımız arttı. Yoksa zaten işçiler ölüyordu, zaten kadınlar her gün öldürülüyor ve şiddet görüyordu. Türkiye günahlarının değil de görmezden gelmenin ve unutmanın bedelini ödüyor, daha da öder ne yazık ki. 

DURDUK YERE HIRSIZ YA DA KATİL DENMEZ

Hırsıza ‘hırsız’, katile ‘katil’ demek hakaret mi sizce?

Durduk yere sadece insan gibi yaşamak isteyen insanlara ‘Gezici’ diyerek hakaret ettiklerini sananlar, kendilerine hırsız, yalancı, katil deyince alındılar. Hiç alınmasınlar, ortada çocukların tabutları, peçetelere yazılan ‘aldım, verdim’ fişleri duruyor. Türkçe evet esnekliği olan bir dildir zaman zaman ama birine hırsız deniyorsa ya da katil durduk yere denmez. İşin kolayı var, madem çok kızıyorlar, hırsızlık yapmayabilirler, çocukları öldürmeyebilirler.  

New York’ta yaşıyorsunuz. Nixon’un başkanlığı döneminde yaşanan ‘Watergate’ skandalına benzetiyor musunuz 17-25 Aralık yolsuzluk sürecini? Mesela orada da Fuat Avni gibi ‘Derin Gırtlak’ mahlaslı bir isim vardı.

Skandal uzmanı değilim, benzetemem. Ha ama işte küçük Amerika olmak istiyorduk, seçim kampanya modelleri, eşle el ele poz vermeler vs. Bunların hepsi buralardan ithalse bir Derin Gırtlak karakteri niye olmasın? Gerçi ben Fuat Avnileri bir döneme ya da bir coğrafyaya ait birisi gibi düşünmüyorum, o her yerde. Şimdi o çok seyredilen House of Cards’da da var ondan. 

EĞER O YASAĞA BOYUN EĞSEYDİM...

Kitabınızda da Berkin Elvan’dan bahsediyorsunuz… Sadece Berkin değil, tüm çocuklarımızdan… Şimdi o ‘destan yazan polis’lere İç Güvenlik paketi geliyor. Muhalefete rağmen geliyor.  Bu hikâyeye bir son yazmak isteseydiniz ne yazardınız?

Ben sonu bu kadar karanlık şeyleri hayal etmesem? Zira, yasa geçti her gece hızla geçiyor, sonu belli o hikayenin, korkunç ve bağırarak geliyor, ben ne yazsam eksik kalır. En iyisi ben bu kadar kötü bir hikayenin sonunu hiç hayal etmeyeyim. 

Kitabınızda bahsettiğiniz o ‘sakıncalı kitabı’ okuyamasaydınız eğer, bu yasak şu anki hayatınıza nasıl yansırdı?

Eğer o gün ben o yasağa boyun eğseydim, şu anda yandaş medyada bol sıfırlı bir maaşım olurdu. Hiç pişman değilim. 

Yazılarınızda ön plana çıkan bir diğer olgu ülkenin özlem duyduğu barış… ‘Barış’ın perspektifinde ‘Çözüm süreci’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir gün okullarda Newroz da 23 Nisan gibi kutlanacak diye umuyorum! 

"BU ÜLKENİN UĞURSUZ RAKAMI 301..."

‘Unutursak kalbimiz kurusun’ dememize rağmen, Uludere’yi neden unuttuk? Gerçekten balık hafızalı bir toplum muyuz yoksa bir nevi ‘öğrenilmiş çaresizlik’ sendromumu mu yaşıyoruz?

Unutmadık ki orada duruyor. Unutturmaya çalışıyorlar evet, sistematik bir şekilde her gün başka bir yalana inanmamız için her türlü baskıya maruz kalıyoruz. Burası felaketler koridoru gibi, korka korka yürüyoruz, ama koridorun başını ortasını unutmak diye bir şey yok. Unutmadık, sadece koridorun sonuna ulaşabilmek için sık sık başa dönemiyoruz. 

‘Sıfır sorunlu’ dış politikadan ‘sıfır toleranslı’ iç politikaya dediniz kitabınızda... Bir de ben ekleyeyim, 17 Aralık’ın meşhur talimatı ‘sıfırla’ var. Sıfır bu ülkenin uğursuz rakamımı sizce?

Bu ülkenin uğursuz rakamı 301’dir, 34’tür, 12’dir, 80’dir, 90’lardır, 1915’tir, o’dur budur. Tonla rakam sayabilir insan. Sıfır çarpmada etkili, toplamada etkisizdir. Bu ülkede yaşanan her acıyı keşke sıfırla çarpabilsek ve sıfırlansa, ama işte paralar gibi o da sıfırlanamayacak durumda! 

"BENİM ACIM SENİNKİNİ DÖVER DİYEREK YAŞANIR MI?"

‘Ritmi bozuk’ sloganlar diyorsunuz.  Bu ülkenin problemlerinde çözüme ulaşamamasının temelinde yatan gerçek, aynı çatı altında bile senkronize olamamış birliktelikler mi sizce?

Birbirimizi pek sevmiyoruz. Birbirimize tahammülümüz de giderek azalıyor. Herhangi bir kuyrukta dahi nasıl öne geçeriz planları yapan insanlarız, birbirimizin öncelikleri de umurumuzda değil. Ve bu her yerde böyle, devlet dairesinde de, trafikte de, yaşanan acılarda da.

Benim acım seninkini döver diye yaşanır mı? Biz öyle yaşıyoruz. Senkronize bir şekilde birbirimizi ittiriyoruz, yanyana duranlara da şüpheyle bakıp, ‘Acaba ne çıkarları var?’ diyoruz. Bir metro durağı gibi düşünün ülkeyi, binenler inenlere öncelik tanıyor mu? Hayır. Hah işte o öncelik tanınmadığı sürece, birbirimizi beklemeyi öğrenmediğimiz sürece aynı dertleri daha çok yaşarız, daha birbirimizi çok ittiririz. 

"TARİHTE SON DAKİKA GOLÜYLE KAZANILAN ÇOK MAÇ VAR"

Erdoğan gibi bir lider Türkiye’nin ‘fıtratı’nda mı var sizce?

Ben onun bulduğu ve piyasaya sürdüğü kelimelerle konuşmayı hiç sevmiyorum. Türkiye garip bir ülke, bugün baştacı ettiğini yarın sokağa çıkamayacak hale getirir. RTE’de de bugün çıkarına RTE uyuyor, yarın uymaz, siler ve unutur. O evde tutamadıkları yüzde 50 birden bire sıfırlanır. 

New York’tan, oradaki hayatın, oradaki düzenin merceğinden Türkiye’ye bakınca, nasıl görünüyor? 

Epey sinirli bir Türkiye var sanki. Ama ne kadar bağırsa da çağırsa da duyulmuyor! Sürekli hakeme ‘Ofsayt’ diye tribünden bağırsa da hakem santrayı gösteriyor ve gol yemeye devam ediyor. Ama hep böyle devam edecek değil ya, illa ki hakem değişir, oyuncular değişir. Tarihte son dakika golüyle kazanılan çok maç var, bu işler belli olmaz. 

RÖPORTAJ | KARSIGAZERTE.COM.TR

    :

    :

    :

    :

    "Elif Key: Birine hırsız ya da katil durduk yere denmez" hakkında Tweetler

    DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ

    KARŞI VİDEO
    https://twitter.com/KarsiGazete