'O ses Türkiye' değil artık!

Cumhuriyet yazarı Zeynep Miraç, Zarrab davasının gündeme oturduğu bu günlerde, tarihin sayfalarını karıştırarak Ebru Gündeş'i kaleme aldı.
Tarihi bir dava başlıyor. Reza Zarrab, dolandırıcılık ve kara para aklama suçlamalarıyla ABD’de yargılanacak. Biz de binlerce kilometre ötede adaletin tecellisini bekleyeceğiz. Zarrab yargılanırken, eşi Ebru Gündeş de yanında olacak.

Eğer Ebru Gündeş sadece ‘hayırsever bir işadamı’nın şarkıcı eşi sıfatını taşısaydı bu portre yazılmayacaktı. Eğer birkaç yıl önce gençler arasında yapılan araştırmada onun idoller arasında seçildiğini görmeseydim ve eğer Ebru Gündeş bu ülkedeki çürümüş ‘değerler manzumesi’nin bir temsilcisi olmasaydı yine yazılmayacaktı.

Gelin görün ki namusu iki bacak arasında arayan, kılıfına uydurulmuş dolandırıcılıkların ahlak sınırlarında gezdiğine inanan, ‘bal tutup parmağını yalamayı’ atalarından miras edinmiş bir toplumun halkalarından biri Ebru Gündeş.

Erkek çocuğu olursa ona “Sanatçıydım ama düzgünlerin arasındaydım” diyebilmek için mayolu poz vermeyen; ama adı türlü suçla anılan biriyle çocuk yetiştirmekten imtina etmeyen... Rüşveti çıplak kalçadan daha temiz gören bir simge.

Yalanlarla başladı

Fatih’te 1974’te başlayan zor bir hayat onunki. Kızı henüz bebekken evi terk eden bir baba... Anne, anneanne ve ağabey ile hayata tutunma çabası... 7. sınıftayken terk edilen okulun ardından bodrum kattaki konfeksiyon atölyelerinde dökülen terler.

Çabanın büyük, hayallerin ufak, kayıpların unutulmaz olduğu günler. Eski bir bayram anısı sorulduğunda anlattığı hikâye o günlerden:

“14 yaşındaydım. Hayatım, kot pantolona endeksliydi. Arife günü anneme yalvararak mahallemizdeki dükkânın vitrininde gördüğüm kot pantolonu istedim. Annem durumumuz müsait olmadığı için alamayacağını söyledi. Asi bir çocuk olarak o bayramı hem kendime hem anneme zehir etmiştim. Herhalde en çok ağladığım bayram günüydü. Şimdilerde soruyorlar bana, ‘Niye bu kadar çok kot pantolon alıyorsun’ diye. Nedeni o bayram günü olsa gerek”.

Belçika’da yaşayan bir Türk’le evlendiğinde henüz 16’sındaydı, boşanıp Türkiye’ye döndüğünde 17. Bu kez deri fabrikasında çalışmaya başladı. 1991 yılında bir tanıdığı aracılığıyla Raks Müzik’in kapısından girdi, giriş o giriş... “Ben Tanrı misafiriyim evsiz bir garibim” derken bir gecede tanındı. Bu ufak tefek kızdan çıkan heybetli ses herkesi etkilemişti.

Sonra “Fırtınalar”, sonra “Sen Allahın Bir Lütfusun”... Adını şarkılardan alan diziler, ödüller, art arda “en iyi” seçilmeler...

Kendisine yeni bir gelecek aradığı bugünlerde yeni bir geçmiş inşa etmeyi de ihmal etmedi. Babasının bir trafik kazasında öldüğünü söyledi gazetecilere, hatta bir mezarın başına gidip “Babam burada yatıyor” diye poz verdi. Çıkan haberin başlığında babasına sesleniyordu: “Bak babacığım kızın artık ünlü”. Oysa babası görüyordu kızının ünlü olduğunu, çünkü hayattaydı. Bakırköy’de bir eskici dükkanı vardı, kızı ile görüşmüyordu. Ebru Gündeş yalanlarla başlattığı hikâyesinin başka yalanlarla süreceğini bilmiyordu henüz.

İnşa ettiği yeni kişiliği ‘delikanlı’ydı, dobraydı, kadınlığını öne çıkarmıyor, sürekli “Bana kimse yaklaşamaz” sinyalleri veriyordu. “İnsanlardan korkuyorum” demişti, “Hep kazık atacaklar gibi geliyor”. Hep tetikteydi o yüzden. Yay gibi gerilmiş kaşları ve menekşeye çalan lensleriyle ters ters bakıyordu.

 

‘Birini mi incittim?’

1999 yılında yeni albümünü tanıtmak üzere stüdyoda bir basın toplantısı düzenlemişti. Kameralar kayıttaydı, gülümsüyordu, bir anda yüzü asıldı, gözleri devrildi ve yere düştü. 25 yaşındaki Ebru Gündeş, beyin anevrizması geçirmişti. Zor bir ameliyatla hayata ve sahneye döndü.

2001 yılında Milliyet Pazar ekinde Ahmet Tulgar’a verdiği söyleşide beynindeki damarın nasıl patladığını anlattı:

“17 yaşında varoştan çıktım, bir gecede şöhret oldum. Benim gibi yetenekleriyle mantar gibi biten gerçek sanatçılar bir gün koparılmaktan hep korkarlar. Sonra da ya kumarbaz olurlar ya esrarkeş olurlar ya da beyin kanaması geçirirler”.

Hastalıkla birlikte kendini sorgulamaya başlamıştı, “Birini mi incittim, ne yaptım?” diye soruyor, cevabı yine kendisi veriyordu: “Bu camianın içinde insan birilerini incitiyor, acıtıyor. Bu iş bize kendimizi günahkâr hissettiriyor”. Günahların içine suçların karışmasına henüz vardı.

Ebru Gündeş ilk günden beri cebinde bir savunma mekanizması taşıyor. Israrla ‘öyle’ şarkıcılardan olmadığını, tek gücünün sesi olduğunu söyleyip duruyor. Yaşadığı ilişkilerde de hep hesap defterini gösterme ihtiyacı hissediyor. Bundan 15 yıl önce Milliyet’te Ali Eyüboğlu ile yaptığı söyleşide “Ne para yerim, ne de yediririm” diyordu, “Mücevherlerimin hepsi, alın terimin ürünü. Çoğunu, Gilan’dan taksitle alıyorum. Fiziğimle, sansasyonlarımla değil, sesimle Ebru Gündeş oldum. Tek bir kare mayolu fotoğrafım yok. Hiç paralı ilişkim yok. İnsanlar beni taş gibi sesimle sevdi”.

 YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

    :

    :

    :

    :

    "'O ses Türkiye' değil artık!" hakkında Tweetler

    DİĞER GÜNDEM HABERLERİ

    KARŞI VİDEO
    https://twitter.com/KarsiGazete